26 Ağustos 2011 Cuma

Bul bir "Fuck Buddy", bak keyfine...

İster kabul edin ister etmeyin seks ve aşk kavramlarının annelerimizin babalarımızın dönemindekiyle alakası kalmadı. 21.yüzyılda artık aşk out seks in!.
Tarih boyunca seks resmen insan hayatını domine etmiş bir eylem. İlk çağlarda mesela sadece üremek için yapılıyormuş. Hatta kadınların zevk alması bazı toplumlarda hoş karşılanmıyormuş. Eski çağlardan beri bazen tabu olmuş seks, bazı kesimlerde ve dönemlerde sınırsızca yaşanmış dibine vurulmuş resmen.

2000’li yıllarla birlikte sekste yeni bir döneme girildi bence hatta seks devrimi oldu desem yeridir. Oysa bundan yirmi otuz yıl önce iki insanın seks yapması için o kadar çok kriter gerekiyormuş ki! Önce birbirini tanıyacaksın, sonra ölümüne seveceksin, sonra evleneceksin sonra da nur topu gibi bir şey sahibi olup, ailen torun tombalak sevsin, namın soyadınla yürüsün diye sevişeceksin. Mesela benim babaannemle dedem ben bildim bileli ayrı yatıyorlardı. Niye siz aynı yatakta yatmıyorsunuz diye sorunca da ben doğuracağım kadar doğurdum derdi babaannem.

Artık seks üremek için, aşk için, duygusallık için değil bir ihtiyacı karşılamak ve zevk almak için yapılıyor. Sekse yüklenen anlamlar birer birer dışlanıyor. Şimdi seks için ne gerek var aşka deniyor, seks sekstir işte! Boşanma oranları hızla artıyor ama seks yapma arzusu azalmıyor. Eskiden 20’li yaşlarda yaşanan ilk deneyimler artık 13,14 yaşında yaşanabiliyor. Bu da gayet normal karşılanıyor.
Fuck Buddy diye bir kavram var mesela. Yatak arkadaşlığı deniyor kısaca. İki insanın arasında duygusal bir bağ olmadan sadece seks yapmak için bir araya gelmeleri, seks haricinde bir şey paylaşmamaları yani. Öyle Fuck Buddy diyip geçme, dünyada baya tutmuş bu olay. Hatta birçok versiyonu var. Mesela  kanka versiyonu var. Çok iyi bir arkadaşınla da seks yapabiliyorsun. Ne olmuş canım arkadaş arkadaşın kötü gününde yanında oluyorsa niye yatağında da olmasın misali. Seks yapmak için evlenmeye ya da uzun uzun ilişki yaşamaya, iyi kötü her şeyi paylaşamaya gerek kalmıyor. Eski sevgili ya da eşle yapılan versiyonu var. Birbirine tahammül edemiyorsun ayrılıyorsun ama arada bir yatakta buluşup seks hayatına devam ediyorsun. Sevgiliyle Fuck Buddy arası bir versiyonda var. Arada sosyalleşiyorsun fuck buddy’inle yemeğe filan çıkıyorsun sonra seks yapıyorsun. Sonra birbirini belki aylarca aramıyorsun.

Kanka versiyonu bana biraz uç geldi. Ne biliyim ya düşünsene kankanla telefonda konuşuyorsun bu hafta hiç sevişmedim gel de bir fantezi yapalım filan diye. Bana ters… Hiç tanımadığın biriyle de riskli yani kadın bakışıyla. Ne biliyim sapık mıdır manyak mıdır organ mafyası mı yoksa şantajcımıdır. Yok bu da olmaz. Kadınlar herhalde en çok eski sevgili olayını tercih ederler diye düşünüyorum. Bildiğinden şaşmayacaksın misali.
Bu konu çok boktan cidden. Bir yandan Fuck Buddy olayını destekliyorum. Biriyle sevişmek için seviyorum numaraları çekmeye karşındakini aldatmaya, yatağa atmak için bin bir takla atmaya gerek kalmıyor. Yatağa atıldıktan sonra beni kullandı, mikti bıraktı zırvaları da yaşanmıyor. Bu açından Fuck Buddy olayı bana çok dürüst geliyor. Sonuçta kimse kimseyi kandırmıyor. Bu yazıyı okuyunca kesin bana kızanlar olacaktır. Hele sevgili eski sevgilim yani şimdiki eşim okusa bu blogu ana avrat düz gider. Ne motor demediği kalır ne kaşar. Bilmiyor tabi eşi yazıyor bu deli saçması şeyleri.  O kadar basit değil sevgili eski sevgilim. Metresi olan erkekleri, karısını aldatan şerefsizleri es geçip hemen kadına bok atmakla olmuyor bu iş.

Evlilik seksi de öldürüyor aşkı da… Düzenli seks hayatına sahip olabilmek için evlenen insanlar var. Sonra seks partnerini beğenmeyip hemen metres buluveriyorlar. Şimdi bu insan niye sadece seks için evlensin ki! Bulur bir Fuck Buddy ne evlilikle uğraşır ne evliliğin sorumluluklarıyla.

Şaka bir yana hala kızlık zarı için kızların öldürüldüğü, töre cinayetlerinin yaşandığı, erkeklerin ilk cinsel deneyimlerini köpekle, atla, eşekle yaşadıkları, travestilerin öldürüldüğü, biraz kibar adama ibne lan bu denildiği, boşanan kadına her yola gelir diye bakıldığı, kadınların çatır çatır aldatıldıkları bir toplumda Fuck Buddy pek işlemez. Ama aşkı sevgiyi kıçınla yaşayanlar, eline yüzüne bulaştıranlar, uzun ilişkilerden bunalanlar için gayet mantıklı bir seçenek. 

Yazan: Reçel

25 Ağustos 2011 Perşembe

Manyak mıyım niye yazıyorum bunları

Ben Reçel. 28 yıl boyunca kadın ve erkeklerin neden eşit olmadığını düşünüp durdum.  Dünyanın kadın için erkekten daha tehlikeli bir yer olduğunu görmemezlikten gelemedim. Her koşulda hep daha güvende, daha şanslı ve daha ilerde olan erkeğin bunları sadece 250 gram fazlalığa sahip olduğu için doğal olarak elde ettiğine anlam veremedim. Çevremdeki mutsuz evliliklerde erkeklerin değil hep kadınların çaresiz kaldığını gördüm.

Beni feminist sanabilirsiniz. Feminist miyim peki. Hayır değilim.
Otuz yaşına gelmeden çocuğum olsun değil blogum olsun diyenlerden miyim? Hayır değilim.

Evlilik karşıtıyım o zaman. Hayır değilim. Ama bazı insanların hiç evlenmemesi gerektiği düşünüyorum.
Sen evlendin işte niye şimdi evliliğe bok atıyorsun diyebilirsiniz. Bazı insanlar hiç evlenmemeli!
Aynı yolu ele ele yürümek, hastalıkta ve sağlıkta, zenginlikte ve yoksullukta birlikte olmak… Bunlar 50 yıl önce çok anlamlı sözlerdi belki ama şimdi bir klişeden ileri gitmiyor bence.  100 yıl sonra dünyada evlilik kurumunun yok olmaya başlayacağını düşünüyorum. Türkiye’de durum ne olur bilemem ama dünyada boşanan boşanana…

Bugün dünyanın birçok ülkesinde boşanma oranları Türkiye’dekinden çok yüksek. Örneğin Belçika’da her dört evlilikten üçü; Almanya’da her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanırken; Türkiye’de yüz evlilikten dokuzu boşanmayla sonuçlanıyor.

Şimdi bu istatistiklerde Türkiye’deki boşanma oranları daha az diye olumlu olarak mı yorumlanmalı. Hayır değil. Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın tabii ki boşanma hakkına da sahip değil. Bu yüzden mutsuzda olsa bir evliliği sonuna kadar sürdürebiliyor.  Sonuç olarak istatistikler de bir yere kadar. Bazı insanlar boşanıyor, bazıları boşanmıyor.  Ama evliliklerde çoğu insan hayal kırıklıkları biriktiriyor, insanlar zaten kısa olan hayatlarının bilmem kaç yılını hiç mutlu olmadıkları bir adamla geçiriyor. Bu yüzden diyorum bazı insanlar hiç evlenmemeli.

Peki şimdi ben bunları niye yazıyorum manyak mıyım ben? Hayır değilim yazıyorum çünkü ben de evlenmemesi gerekenlerdendim. Çok mu marjinalim ki evlenmemem gerekiyordu. Hayır değilim. Evlenirken toz pembe hayallerim vardı da pembesi gitti tozu mu kaldı. Hayır değil. Evliliğin bir sihirli değnek olmadığını biliyordum. Ya sihirli bir değnekse ya herkes yanlış anlatıyorsa dedim. Kararttım gözü mü evlendim.  Evli ve mutlu kategorisinde miyim? Bu soruyu sormaya bile gerek yok. Hayır değilim tabii ki. Evli ve mutlu kategorisine girecek kadar şanslı olsam manyak mıyım ben niye yazayım bunları.

Evli ve mutlu kategorisinde değilsem ne işim var burada? O da yakında...


24 Ağustos 2011 Çarşamba

Sonunda kadınları jartiyerle sokağa çıkardılar...

Taciz, tecavüz, ensest ilişki! Okurken bile insanında tiksinti oluşturan üçlü… Maalesef eğer kadınsan yani iki memen varsa bunlardan birine illaki maruz kalıyorsun. Hayatında hiç tacize uğramamış bir kadın olduğunu sanmıyorum. O kadar yaygın ki! Sokakta, hastanede, iş yerinde, okulda, otobüste, minibüste her yerde tacize ya da tecavüze uğrayabilirsin. Hatta geçenlerde kadınların hacda bile taciz edildiği haberini okudum. Yani abazanlar her yerde. 7 yaşındaki kız çocuğunu da taciz ediyorlar 70 yaşındaki nineyi de. 

Evet bunlara maruz kalıyoruz ama genelde taciz, tecavüz gibi konuları pek konuşmayı da sevmiyoruz. Kendimize saklıyoruz. Bazıları çabuk atlatıyor bazıları da psikolojisini uzun zaman toplayamıyor, hatta beyni çükünde olan bir abazan yüzünden yıllarca cinsel hayatında hiç zevk alamayan, orgazm olamayan kadınlar var. Bazıları da o kadar çok uğruyor ki tacize artık alışıyor. Benim gibi..

Kaç kere tacize uğradım hatırlamıyorum artık.  İlk deneyimim de şoka girmiştim. On üç, on dört yaşındaydım en fazla. Akşam eve yürürken bir adam duvarın dibinde oturmuş saçma saçma hareketler yapıyor. Anlamadım hatta o kadar salağım ki barbie bebekle oynuyor zannettim. Ne barbiesi ya adam sere serpe 31 çekiyor. Burası Rusya değil ki 13 yaşında öğrenelim neyin ne olduğunu  Neyse adam baksana bana dedi adama dönüp bakmamla krema gibi bir şey aktı barbiesinden. Adamın yüzü gözü kayınca anca anladım bunun barbie olmadığını. Koşarak eve gitmiştim.

Okuldaki tacizleri hiç saymıyorum, etek altından pandik atmalar mı dersin, sütyenleri çözmeler mi, giyinirken beden odasına girip oranı buranı ellemelere kadar uzanıp gidiyor hikaye. Okulda tacize uğramak istemiyorsan kaçmayacaksın. Ben bunu erken öğrendim, beni taciz eden küçük sapığın belki şimdi çocuğu bile olmamıştır. Sağlam tekmelerimi hatırlıyordur hala.

 Sonra otobüste azgın bir dedeye rastladım. Dede arkama geçmiş yaslamış bir güzel, bir halta da yarasa bari yaş yetmiş iş bitmiş ama dede hala okey dönüyor. Sağa kayıyorum olmuyor, sola kayıyorum olmuyor. Sonra ‘’dedem yaşındasın be napıyorsun sen’’ dedim. Adam ne dese beğenirsin ‘‘ne dedesi be terbiyesiz’’. Kelimeleri kifayetsiz bırakacak bir cevap. Otobüsteki kimseden çıt yok tabi… O gün öğrendim ki dedelere fordçuluk mubah.


En son birkaç yıl önce Taksim’de adamın biri resmen kucakladı ya beni… Yol ortasında, gündüz. Ne yaptın be adam. Sabah sabah kalkıp porno mu izledin.  Hala ne zaman küçük bir erkek bebek alsam kucağıma hemen tişörtümü sıyırmaya kalkar. Neyse kendimi anlatıp durdum benden çok daha vahim vakalar olduğuna da eminim. Tecavüze uğrayanlar, abisi, eniştesi, kuzeni hatta babası tarafından zorla cinsel ilişkiye zorlananlar bile var.

Normal tabii… Dışarıda taciz varsa evde de var. Seni beni sokakta elleyenler birinin babası, birinin kocası, birinin abisi, birinin kuzeni.  Tecavüz ve ensest ilişkinin açtığı yararlar tartışılmaz ama artık taciz sıradan bir şey. Tacize uğradın diye neden hayatını karartıyorsun ki? Ne kaybettin?
Böyle düşünsen de dile getiremezsin kendine saklayacaksın düşüncelerini. Ayyy bana arkadan bir yasladı adam diye gülerek anlatsan aman be ne olacak göğüslerimi elledi, parmakladı beni desen orospu oluverirsin anlattıklarının gözünde.

Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen tabular yüzünden bedenine sen izin vermeden biri dokunduğunda ruhumuzda derin yaralar açılması gerekir. Namus gitti diye salya sümük ağlamamız beklenir. Çünkü namusuna sahip çıkamadığımız için bu iğrenç olayla karşılaşmışızdır.


Tecavüz için söylemiyorum ama taciz konusunda sıkışıp kalmamak lazım cinsiyetçi kalıp yargılara. Dünya aşmış bu olayı. ‘’Sult Walk’’  yani fahişe yürüyüşleri yapıyor tüm dünyada kadınlar. Manyak mı bu kadınlar niye fahişe gibi yürüyorlar sokaklarda diye düşünmeden edemiyor insan.  Etkinlikler nasıl mı başlamış. Toronto Polis Merkezi’nden bir yetkili “Fahişe gibi giyinirseniz, size tecavüz ederler” açıklaması yapınca kadınlar ayaklandı tabi. O günden beri, Toronto, Los Angeles, New York,  Londra gibi şehirlerde hatta Hindistan’da bile yüz binlerce taciz karşıtı kadın yürüdü. En seksi kıyafetlerini giyip yürüyorlar benim bedenime dokunamazsın diyorlar. Yani tacize uğradılar diye mini etek giymekten, dekolteden vazgeçmiyorlar. Tacize uğradıysak suç bizim değil, herkes uçkuruna sahip olsun diyorlar.


Biz de bir SULT WALK yürüyüşü yapsak ne güzel olur. Abazanlar bayram ederler. Kesin fahişe yürüyüşünde de tacize uğrarız. Tüm sapıklar toplanır. Özetle ne biz cesaret edebiliriz buna ne de abazanlar kaçırır bu etkinliği. 

Yazan: Reçel

22 Ağustos 2011 Pazartesi

''Aldatmayan erkek yok'' o kadar da değil Avşar Kızı!

Hülya Avşar’ın dönem dönem ilişkiler konusunda saçmalamalarına alıştık ama  ne yazık ki onu ciddiye alacak cahil insanlar çıkacağı için bu kadının yazı yazmasına çok üzülüyorum. Elindeki ünü kullanarak uzmanı olmadığı alanlara girmesi ve iğrenç düşüncelerini özgürce etrafa yayması çok üzücü.

Bu kadına biri bu konularda net yargıların olmaması gerektiğini söylesin lütfen. Bir kere her kişi ve karaktere göre durumlar ve verilen tepkiler değişir ve değişmelidir de zaten. Geçenler de yine bir yazı yazmış Avşar kızı.

Şu sözlerin saçmalığına bir bakar mısınız?

“Aldatmayan erkek yok” 
Allah aşkına yalan söylemeyen, kaçak köçek işler yapmasını sevmeyen bir sürü insan var. Bu insanlar saklı gizli işler yapıp, bir sürüngen gibi yaşamak istemiyor ve dürüst bir hayat yaşıyorlar.  Bu bir seçenek. Ya bir sürüngen gibi yaşar, karşındakine duygusuzca yalan söylersin ya da temiz bir hayat sürer, karşındakinin yüzüne rahatça bakar, için rahat bir şekilde kucaklar ve güven verirsin. Bu kadar.  

Bir de bir sürü gariban aile var ortalıkta. Bir sürü erkek var, evinden, ekmeğinden başka şey düşünmüyor, düşünemiyor. Değil aldatmak, yoksulluktan kahveye bile gidemiyor adam. Dışarıda bir yemek yiyecek gücü yok.  Nerede, hangi şartlarda karısını aldatacak. Öyle bir sosyal ortam herkese yok ne yazık ki. Herkes bir senin Kaya Çilingiroğlu’n gibi yaşamıyor. Uyan. 

Ayrıca bir de her erkeğin etrafında 10 tane kadın var da seçip seçip atlatacak sanki. Burası Türkiye kadınların çoğu gibi pek çok erkek de bakir olarak evleniyor ve eline başka kadın eli değmiyor. Adam görücü usulü ile evlenmiş, bir kadın nasıl ayartılır,  yatak odası dışında nerede seks yapılır bilmiyor bile.  Nerede birini bulacak da, seks yapacak da karısını aldatacak da. 


Sanki herkes hayatı Hülya Avşar tadında yaşıyor. Güzel kadınlar ve yakışıklı zengin erkekler... Bir sürü yüzüne bakılmayan erkek  var etrafta. Her erkek aldatır demek her kadın evli erkeklerle birlikte olur demektir ki öyle bir şey yok.  Pek çok kişi normal bir hayat kurma peşinde. Pek az kadın evli erkeklere bakar o da genellikle gelecek gördüğü, para gördüğü zaman ve bazen de aşk varsa.  Eh çoğu erkekte bunların hiç biri olmadığına göre adam her gün karımı aldatayım diye evden çıksa yine de akşama eli boş döner. 

"Kadın yeri geldiğinde üç maymunu oynamalıdır” diyen Avşar ne içiyorsa biz de ondan içelim. İçine atsın diyor yani. Ulan insanın boynuzları ren geyiği gibi olacak, içine atacak bir de kocasına güler yüz tatlı dil gösterecek öyle mi. Yok ya, “Tatlı da var yer misin” derler adama. 

Kadın içine ata ata deli olur, sonun da onu da akıl hastanesine atarlar olacağı bu. Psikologlar atlatılmanın ölümden bile daha çok acı verdiğini söylüyorlar. Çünkü atlatılmak ve kandırılmak insanın kabul edemeyeceği kadar ağır. Özellikle “Bana yalan söyledi” duygusu insanı bir lağım faresi gibi yer bitirir. Herkes senin gibi dışarıya mutlu, iyi görüneyim gerisi önemli değil demiyor. İnsanlar evinde mutluluğu huzuru arıyor. Hem kadın karakterliyse, güçlüyse niye böyle bir şeyi kabul etsin, ekonomik olarak bağımsızca basar tekmeyi kıçına pis herifin. Ohh sen sağ ben selamet. Öyle karaktersiz, adi bir insanlar mutlu taklidi yapacağıma yalnız olurum, mutsuz olurum daha iyi. 

Büyük konuşma derseniz,  ha ben affedeni de ayıplamam. Söylediğim gibi kesin ve net kurallar yok. Şartlar, karakterler, o zamanın ve ilişkinin ruhuna bağlı olarak kararlar, tepkiler değişir. Bazen de ekonomik durumlardan dolayı affedilebilir. Bazen de daha büyük bir mutsuzluğa sürüklenmemek için affedilebilir.
Yine de hangisi daha akla, vicdana sığar; Kadınlara akıl öğretip susmalarını öğütlemek mi yoksa erkeklere “Yapmayın, etmey,n, ayıptır günahtır” demek mi? 

“Aldatan erkek yok, buna izin veren kadın var.” Ulan kimler kimler aldatılıyor, adam kadına açsa, seks delisiyse, karaktersizse, yalan söylemekten, sürüngen gibi yaşamaktan utanmıyorsa onun önüne cenneti sersen yine durduramazsın.  

Son iki lafa yorum bile yapmak istemiyorum, çok anlamsız çünkü. 

“ Erkek yok. Onu doğuran ana var”  O zaman kadın da yok, onu doğuran ana var. Bu arada bir anadan alim de doğuyor zalim de. 

“ Şiddet yok. Onu tetikleyen şeyler var.” Artık buna da bir şey demiyorum. Hülya Avşar yok, laf salatası var. Bedava beyin var.

Yazan: Leyla

18 Ağustos 2011 Perşembe

Kocacım "karım" olur musun?

ABD’li bir kadının kocası nikahtan 2 ay sonra kadın olmak istemiş. Karısı önce çok üzülmüş filan sonra belki kocamı kadın olarak da sevebilirim demiş, kabullenmiş. Şimdi mutlu mesut yaşıyorlarmış. Haberi okuyunca uzun süre düşündüm, benim kocamda kadına dönüşmek isteseydi nasıl olurdu acaba diye.
Eğer huyu suyu her şeyi de kadına benzeyecekse neden olmasın… 

Ne güzel birlikte yemek yapar, bulaşık yıkar, temizlik yapardık. Benzer filmler izler, dedikodu ederdik. Saatlerce bilgisayar oynamaktan, saçma sapan aksiyon filmleri seyretmekten vazgeçerdi. Belki romantik aşk filmlerini sevmeye bile başlardı. 

Birlikte alışverişe çıkardık. Saatlerce Mango’da Zara’da tur atmama kızmazdı. Aksine birlikte kıyafet seçer, hem dener hem de uzun uzun nasıl durduğunu yorumlardık.  Belki pasta börek bile yapar, “Çay demledim, gel de internetten tarifini bulduğum kurabiyenin tadına bir bak, nasıl oldu merak ediyorum” diye bana seslenirdi. Ben de hemen koşar, yanağına bir öpücük kondururdum.  Uzun uzun mutfak masasında çay içer, kurabiye yer, hayattan, modadan, TV dizilerinden, kayınvalidelerimizden, hayallerimizden konuşurduk. Durup durup birbirimize sevgi gösterileri yapardık. 
                                

Cinsel hayata gelince. Ne olacak canım bunun vibratörü var, parmağı var, dili var o da olmadı salatalığı var, havucu var.  Minik bir organın varlığı ya da yokluğu hiç de sorun değil yani. Hem de birbirimizin isteklerine canı gönülden kulak verir, ertesi sabah da uzun uzun gecenin kritiği yapardık. Cinselliği baştan savmaz, doyasıya yaşardık.

Şu manzaraya bir baksanıza, ne mutlu ve sorunsuz bir çift.  İşte evlilik dediğin böyle bir şey olmalı. Anlaşamayan, farklı dünyalardan iki insanın çaresizce didişmesi değil, aynı yerlere bakan, hayatı paylaşan iki insanın mutlu bir hayat sürmesi. Aferin kız Diana. Çok doğru bir karar vermişsin. Onu bırakıp başla erkek bulsan ne yapacaktın sanki. 

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Her erkeğin içinde bir Nihat Doğan yatıyor

Yazmayım yazmayım dedim ama dayanamadım… Neyse, Seda Sayan’la aşk yaşadığı dönemde de bu adam gerçek mi şaka mı yapıyor dedirtmeyi başaran Nihat Doğan’ı anlatacağım. Bir insanın popülerliğinden yararlanmak gibi bir niyetim yok kesinlikle. Herkesin bir popisi var tabi ama herkesin popisi de kendine! Ben özelden gidip ortaya karışık bir genelleme yapacağım...


Türküyle aram şahsen pek sıcak olmadığı için Seda Sayan ile ilişkisinden önce adını duymuşluğum yoktu Nihat Doğan’ın… Hele televizyon programlarında birkaç türkücünün bir araya gelip türkü söylemesini kaldırmıyor içim… Seda Sayan ile birlikte olmaya başladıkları zaman bir Nihat Doğan’ın varlığından haberim oldu. Sonra Seda Sayan ile ayrıldılar magazin programlarında göremez olduk kendisini:) Yıllarrr sonra Survivor’da uzun sakalları, kirli sarı tişörtüyle yırtık dondan çıkar gibi çıktı karşımıza…



Ben hayretlerle izledim Nihat Doğan’ın ıssız adada Robinson Crusoe tadında takılmasını. Sonra bok mu var lan manyak mıyım ben niye izliyorum bu adamı diye içimden düşünmeden edemedim. Nasıl tanımlasam bilemiyorum kendisini türkücü mü desem filozof mu, ıssız adam mı Dede Korkut mu ? Karikatür gibi adam yahu! Sevgili eski sevgilim bile Nihat Doğan’ı izlerken yarılarak gülüyordu. Sonra keşfettim tabi Türkiye’de erkeklerin %80’i Nihat Doğan zaten. Nihat Doğan herkese benziyor, çevremdeki erkeklerin çoğunda Nihat Doğan’dan bir parça var sanki! Daha doğrusu erkeklerin %80’inde olan ama örtmeye çalıştıkları davranış kalıplarını Nihat Doğan rahatça ortaya koyuyor. Yoksa kendisi bir fenomen değil tabii ki… Erkekler arasında olabilir ama kadınlar için fenomen olabilmenin yakınından uzağından geçmiyor.



Anlattıklarımı düşününce çevrenizde bu modelden bir sürü adam olduğunu göreceksiniz. Nihat abi metroseksüel olmadığını, bakım, manikür, pedikür gibi zımbırtılarla uğraşmadığını iddia ediyor. Bakınız kaşların güzelliğine doğuştan keman mübarek. Neyse, Nihat Doğan kendisini doğal seksi erkek yani überseksüel olarak tanımlıyor. Amaaa Nihat Doğan ne metroseksüel ne de überseksüel. Nihat Doğan tipik kıllı, maço, hani o taşaklı dedikleri cinsten bi adam. Bu cinse de retroseksüel deniyor! Überseksüel dedikleri erkek tipi kadınlara ilgi ve saygı duyan, tipik erkek sporlarıyla ilgilenen, estetik anlayışı gelişmiş, modayı takip eden ve vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafetler giyen ama aa kıza benzemiş bu da dedirtmeyerek bu kıyafetleri erkeksi şekilde taşıyabilendir. Retroseksüel erkekler ise erkek gibi erkek şeklinde adlandırılıyor. Böyle takılıyor ama yemezler. Her ne kadar kaş almadıklarını söyleseler de içten içe bir bakım tutkusu var bu adamlarda! Ama görüntü tam tersi tabiii... Sözde dış görünüşe önem vermiyorlar. Bu tipler genelde kirli sakal bırakıyor, kadına karşı son derece kaba olmalarına rağmen kadını korumayı da kendilerine görev ediniyorlar.

Retroseksüel erkekler haşaaa kadına hesap ödetmez, mangalda mangal başı, halayda halay başı olur, futbolu sevgilisine tercih eder, takside öne oturur şoförle muhabbet eder sevgilisini de arka koltukta sap gibi bırakır. Barda ayakta takılır, kirli sakal vardır, her sözü kanundur, her şeyi doğru bilir, herkes yanlış o doğrudur, kadının ona ihtiyacı vardır… Eşi, gündüz namusu gece fahişesi olmalı, kadın dediğin erkek işlerine pek karışmamalıdır. Kadın ancak anne olduğunda değerlidir!


Sonra bu adamlar kendilerini öyle bir konumluyor ki Obama halt yemiş yanlarında. Kendilerinden yüce bir varlıktan bahseder gibi bahsediyorlar. İsim ve soyad kullanarak yani. Mesela ne demiş Nihat Doğan '' Nihat Doğan ayna gibidir, kim nasıl bakarsa kendisini öyle görür! Nihat Doğan suda batmayan denizaltıdır, Nihat Doğan sakal gibidir, kestikçe daha gür çıkar'' Daha nelerrr nelerrr... Eski sevgililerime bakıyorum da ne kadar çok ego patlamasına şahit olmuşum. Biz böyleyiz kızım, bizde yanlış olmaz zırvalarıyla az mı uğraştım. Bütün erkek arkadaşlarım kendim gibi sorunluydu bu zamana kadar. Oysa bu adamlar erdemliydi ya sorunlu olan bendim. Hepsi Nihat Doğan'ın tabiriyle hayatları boyunca ''ayıya dayı'' demeyi beceremedikleri için yerlerinde saydılar. Aslında ayıyı gördüklerinde bırak dayıyı dayıcığımmm benim dayım sensin aslan dayım diye boynuna atladılar. Kimseyi giyiminden ötürü yargılamadılar ne zaman dekolte giyen bir hatun görseler göğüslerinin içine düştüler, off yavrum be çantaya bak çantaya dediler.


Anne olayında zaten hemen hepsi yuhhh be bu kadarı da olmaz dedirtmeyi başarıyorlar. Survivor'da Nihat Doğan annesiyle telefonda konuşmuştu da salya sümük ağlamaya başlamıştı. Sonra da ''Hiç bana göre değil, ülkeden ayrılmak, bayraktan kopmak, ezan seslerinden ayrılmak, annemden ayrılmak'' diye özlü bir söz bırakmıştı arkasında. İşte bu retroseksüeller annelerine yapışık koala gibi yaşamlarını sürdürür. Hiçbirinin arabasında geri vites yoktur sözde. Ama kıçına tekmeyi vurmaya göre, yerlerde kedi gibi sürünüp affettirmeye çalışırlar kendilerini. Affetsen bir türlü etmesen bir türlü. Senden af diledi diye de hemen yumuşamaya gelmez. Özür dilemesinin nedeni zaten affet de bir güzel ben terk edeyim senidir. Affettin diyelim en geç birkaç hafta sonra o basar sana tekmeyi. Erkek ya ondan!

Kendilerini ışık, ay parçası gibi görürler sonra... Bak ne diyor Nihat Doğan ''Biz bir ışığız, bizim yanımıza gelen aydınlanır, uzaklaşan karanlıklaşır.'' Bu yüzden lüzumsuzsa söndüreceksin ışığı sonra kol gibi fatura çıkıyor! Mütevazilikten nasibini almamış bu modeller bir de megaloman olmadıklarını söylerler. Megalomanlığın kitabını yazmış şekerim bunlar. Aynanın karşısına geçip hayran hayran kendilerini izlemiyorlarsa ben de kadın değilim. Kadın olsam verirdim ulan bana diye şakalaşıyorlardır bunar kesin. Kadına el kaldırmadıklarını söylerler bir de! Sanki olağanüstü bir şey başarmışlar gibi... Sanki kadın dövmek hakları da yapmamışlar hani. Nihat Doğan da hiç kadın dövmediğini söylemişti mesela. Sonra haberler çıktı sevgilisi cazibesine dayanamamış sevişmek istemiş Nihat abiyle... Nihat abi istemeyince sinirlenmiş kızcağız, yatak odasına kitlemiş ağayı. Ağa da sinirlenmiş tabi... Yapılır mı lan aslan gibi adama. Kilit açılınca sevgilisinin yüzünü gözünü dağıtmış. Hikayenin ilk kısmını yemedim doğrusu! Erkeklerin çoğu iki çift meme görünce dayanamazlar, bir kadın sevişmek isteyecek de sevişmeyecekler ha! Hiç inandırıcı değil.

Tablo çok karamsar oldu ama korkmayın kızlar... Zaten korksan da eninde sonunda yani yüzde 80 gibi yüksek bir ihtimalle Johny Deep ya da Mehmet Günsur'u hayal etmiş bile olsan yurdumun buram buram kokan bir retroseksüeline kalıyorsun! Eğer Johny Deep görünümlü bir Doğan'a düşersen yemede yanında yat. Yüzde 20'lik kesimden birini bulduysanız inin de bir tur da biz binelim!


Yazan: Reçel

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Kadın ne ister ne bulur?

Yıllardır kadının ne istendiği üzerinde konuşuluyor, tartışılıyor, filmler çekiliyor, kitaplar yazılıyor… Konu hep sabit hiç değişmiyor, eksilmiyor, artmıyor; kadınlar ne ister? Bu soru karşısında genelde  kadın susuyor, kadınların ne istediğini anlatmak da erkeklere düşüyor. Yıllardır kadın şunu ister, aman bunu da ister, ya bu kadın şunu da böyle ister diye atıp tutuyor erkekler… Konuşuyorlar da boş konuşuyorlar. Hemen hepsi kadının ne istediğini bilir, kadının ilmi yapmış, bilimini yazmıştır. Sorsan kadınları çok iyi tanır, anlar, yönetir, yönlendirir, eğitir, ehlileştirir, öğretir. Ama erkeklerin çoğu maalesef kadını tanımaz, anlamaz, çünkü dinlemez, kendini eğitemediği için kadına hiçbir şey katamaz, öğretemez ve nihayetinde de mutlu edemez… Bu yüzden kadınlar ne ister diye destanlar yazılsa da herkesin kadının ne istediği hakkında söyleyecek sözü olsa da kadınlar genelde istediklerini bulamaz.

Oysa basit bizim isteklerimiz, hayattan, ilişkilerden beklentilerimiz… Anlaşılmak, dinlenmek, önemsenmek, eşit görülmek, inanılmak, başarmak, takdir görmek, yardım görmek, destek görmek, sevilmek isteriz… Yani aslında erkeklerin istediklerinden pek de farkı yok bizim isteklerimizin. Ne var ki kadınız. 250 gram eksikle dünyaya geldiğimiz için hep bir sıfır gerideyiz. Erkekler bu saydıklarıma kolayca sahip olabilirken bizim bunlardan sadece bir kaçını bile elde etmek için savaşmamız, çaba harcamamız gerekiyor…

Bazılarımız zar zor da olsa başarıyor istediklerini elde etmeyi… Bazılarımız da kendi için bir şey istememeyi hep başkaları için yaşamayı öğreniyor. Baya bir damardan girdim galiba… Kelimeleri karikatürlere bırakıyorum şimdi…Karikatürler Hale Pakcan'dan yorumlar da benden.

Kadın ne ister?

Peki ne bulur? Evliliğin ilk yıllarında kocasının dünya yansa umurumda değil izlerim ulan ben bu maçı, istersem eşekler gibi bağırırım moduna nasıl girdiğini anlayamaz, çıldırır! Ne yapsa da değiştiremez bu durumu. Televizyonun kumandasıyla karısından daha fazla ilgilenen bu adam için maç anlarında bir top kadar değeri olmadığının farkına varır zamanla. Kabullenir. İstemese de göz ucuyla izler, yorum yapmaz, kavga çıkartmaz, rahatsız etmez.  Çünkü erkeğin maç izlemesi saygı duyulması gereken bir ritüeldir. Ama kadın ne zaman bir diziye takılsa eşi laf sokacak, diziye ya da karakterlere bok atacak bir nokta bulur. Çünkü kadının dizi izlemesi zaman kaybıdır. Zamanla kumanda hakimiyetini kaybeder, izlediği diziden de bir bok anlayamaz hale gelir.

Kadın ne ister?

Peki ne bulur? Evlenmeden önce her dakikayı adeta değerlendirmek için can atan adamın, evlendikten sonra 360 derece dönüşüne şahit olur.  Evlendikten sonra boş vakitlerinde baş başa olamadıklarını fark eder zamanla. Acaba tesadüf mü diye düşünür. Sonra bir bakar ki tüm özel günlerinde kaynanası yanlarında biter, eşinin kuzenleri, kardeşleri ilişkilerinde üçüncü kişi, eşinin kankası ise kuması oluvermiştir. Kadın denemekten bıkmaz eşiyle konuşabilmek, baş başa vakit geçirmek için fırsatlar yaratır. Erkek de bunu çok iyi bilir de işine gelmez! 

Kadın ne ister?

Peki ne bulur? Tabi ki çoğu kadın ruh ikizini bulamaz. Ruh ikizim sanar karşısına çıkan erkeği… Evleniverir. Atılan imzadan sonra anlar ki evlendiği kişi ruh ikizinin uzaktan akrabası bile değildir. Bazen aklına gelir ruh ikizinin belki bir yerlerde onu bekliyor olabileceği…


Kadın ne ister?




Peki ne bulur? Bir zamanlar anlattıklarını dinlemek, bir kelimesini bile kaçırmamak için ağzının içine düşün adamın onu artık hiç ama hiç dinlemediğinin farkına varır. Heyecanla anlattığı konuların eşinin bir kulağından girip öbürkünden çıktığını anlar. Üzülür önce. Neden dinlenmediğine anlam veremez. Yılmadan anlatır, konuşur. Sonra duvara konuşmakla eşine anlatmak arasında bir fark olmadığına karar verir. Jeton düşer. Daha az konuşmaya, daha az anlatmaya başlar… Kısa cümleler kurar. Dinlenmediği için dinlemekte istemez. İki kişilik bir yalnızlıkta yol alır gider…


Kadın ne ister?


Peki Ne Bulur? Aldatılmasına mı üzülsün yoksa bunun altında yatan nedenin kendi olduğuna mı şaşırır kalır. Erkek isteyerek ve her şeyi göze alarak özgür iradesiyle aldatmıştır onu. Ama aldatan erkek foyası çıkanca meydana kadını suçlar. Senin yüzünden aldattım, sen şöylesin sen böylesin ee ben de erkeğim zırvaları başlar. Duyduklarına inanamaz kadın. Sarsılır. Sonra bakar ki sadece aldatan erkek değil, çevresindeki kadınlar bile aynı şeyleri söylüyor. Suçlu hisseder kendisini. Affeder. Kendi için değil erkek için geyşaya dönüşme hayalleriyle o güzellik merkezi benim bu güzellik merkezi senin koşturur durur.


Kadın ne ister?


Peki ne bulur? Monotonlaşmasın istediği evliliği monotonlaşır, hantallaşır, ağırlaşır… Kadın kendini bir çemberde dönüp duran bir fare gibi hissetmeye başlar. Hayat neşesi söner, enerjisi biter, hayalleri azalır, arzuları uzaklaşır.

Kadın ne ister?


Peki Ne Bulur? Tabi ki kocası kendi götüne, göbeğine bakmadan atar tutar. Karısının birkaç kilo fazlasını devlet meselesi yapar. Dalga geçer… Kadın kilo alma lüksüne sahip olmaz. Spora gitmeye de vakit bulamadığı için otlar durur, böylece salata en iyi dostu olur...

Kadın ne ister?


Peki ne bulur? Kendisini olduğu gibi kabul eden bir erkek ister, buldum zanneder, yanılır. Erkek kadını olduğu gibi değil istediği gibi görmek ister… Çabalar ve değiştirir. Kadın olduğu gibi olamaz artık ama erkeği olduğu gibi kabul etmeyi öğrenir. 

Kadın ne ister?

Peki ne bulur? Anlayamaz, anlayamaz, anlayamaz….

Kadın ne ister?





Peki ne bulur? Erkeğe dönüşemeyeceğine ve erkeğin de kadını hizmet etmesi gereken bir varlık olarak gören bakış açısı değişmeyeceğine göre ömrü boyunca eşek gibi yemek de pişirir, çocuk da bakar temizlikte, ev işi de…

Çok şey istiyoruz herhalde çooookkk, kadın dediğin umduğuyla değil bulduğuyla mutlu olmasını öğrenmeli herhalde!


Yazan: Reçel

12 Ağustos 2011 Cuma

Reçel Tatilde SON / Tatil Dediğin Böyle Bir Şey

Koca bir haftanın sonuna gelmek üzereyim. Bekarken yaptığım tatillerle kıyaslanmasa da yine de bitsin istemiyorum galiba... Evliliğin tatille ilişkisinin pek sıcak olmadığını anlatmaya çalıştım. İster inan ister inanma. Evliysen eğer tatilde şezlonga yapışıp yatacak bol bol tıkınacaksın. Bu tatilimde de beni yanıltmayı başaran bir evli çift göremedim. Gören var mı acaba? Tatilde kuzen kuzene takıldık... İki evli kuzen ancak bu kadar eğlenebilirdi herhalde. Biraz daha burada kalırsak kötü şeyler olabilir:)))

 6.Yalnız Tatil
Ben hiç yalnız tatile gitmedim. O ne ya öyle sap gibi tek başına… Hiç bana göre değil. Bir de marjinal takılır yalnız tatile gidenler, ben tatilin keyfini böyle çıkarıyorum, kafamı dinliyorum, nereye istersem gidiyorum, kimseye bağlı kalmıyorum. Hadi git oradan be! Desene ben baya bir uyumsuzum, bizim arkadaşlar da çoktan planını yapmış bana sen de gel diyen olmadı ben de çıktım kendi başıma….Diyemiyorlar tabi entel entel takılıyorlar. Offf çok sıkıcı.. Nuri kesmenin tadı bile olmaz yalnız başına. Bu sap versiyon hakkında pek yorum yapamayacağım…. Tek tatile giden tanıdıklarım var onlara da buradan aaaaasosyalsinizzz diyorum.



Aşk: 1 yıldız /  Eğlence: 1 yıldız / Kitap Okuma: 5 yıldız / Uyku: 3 yıldız / Para:1 yıldız

 7.Reçel’in kuzen kuzene tatili
Geldik bizim tatile… İki evli kuzenin iki öküz eşi olursa tatil nasıl yapılır işte böyle kuzen kuzene…. Gerçi balayında olmadığım için kuzenimi sevgili eski sevgilime kesinlikle tercih ederim tatilde. Yalnız şu yüzüklerin efendisi olayı boktan ya… Aşksız tatil mi olur! Olmuyor ya olmuyor… Marmaris’in taşı toprağı altın değil Nuri mübarek, ne aşklara ne ateşli sevişmelere şahit olmuştur şu sahiller. Oysa biz bütün gün tabiri caizse eşekler gibi yatıyoruz. Bazen uyuyakalıyoruz, havluya salyalarımız akıyor. Slipli slipli adamları seyredip gülüyoruz. Bu iyiymiş ya, bundan bir cacık olmaz muhabbetleri yapıyoruz. Bu sahillerden slip mayoyu nasıl söker atarız ona kafa yoruyoruz. Her gün bugün step yapacağız, bugün havuz başı sporuna kesin katılacağız diye birbirimize söz veriyor, tabiî ki tutmuyoruz. İdare eder yaşamlarımızdan hiç mi hiç bahsetmiyoruz. Tekne turundaki o kaptanla yaşarım ulan ıssız bir adada diyerek ikimiz de aynı şeyi düşünüyor ama birbirimize tabiî ki söylemiyoruz. Sevgili eski sevgililerimizden gelen telefonlara kısa ve öz yanıtlar veriyoruz. Ben de özledim ben de gibilerindenJ Oysa İstanbul’a dönmeyi hiç mi hiç istemiyoruz. Bir önceki gece çakırkeyif zihniyle dobroşkolara takılıp gittiğimiz köpük partisini sır gibi saklamaya yemin ediyoruz… Evli olmayacaktık da Marmaris köpük dansı görecekti ulan diyip gülüyoruz. Sahilde dalgaların içine oturuyoruz, oramıza buramıza kumlar giriyor. Bikinilerimizin askılarını bir güzel çözüyoruz. Bikini altını da bir güzel sıyırıyoruz. Herkes üstsüz güneşleniyor Rusların kıçlarından sıra bizimkine gelmez diyoruz. 


Değerlendirmem bir evli için kesinlikle idare eder!


10 Ağustos 2011 Çarşamba

Reçel Tatilde 3 / Biri tatil mi dedi evliyim ben evli!

Tatilin hep güzel versiyonlarını anlattım durdum...Önce övüp sonra döveyim dedim. Şimdi sıra biri tatil mi dedi dedirten, tatilin t'si etmeyen kadının tatil hallerinde... Aşksız tatil mi olur ya! Oluyor, oluyor ama bir boka benzemiyor.

5.  Eşle Tatil
İşte geldik zurnanın zart yere. Bu versiyon kendi içinde üçe ayrılıyor. Yeni evliysen eşle tatilin adı balayı oluyor. Düğün hazırlıkları boyunca adeta birbirini yediğin eski sevgilinle mükemmel bir tatil geçirmen lazım. İlk ve son mükemmel tatil olacak tabi o da olabilirseJ Bu versiyon biraz kritik anlayacağın. Balayında olduğun için bu ayın adı balayı olduğu için eşek gibi sevişeceksin. Zorunlu olduğun için de olmuyor be arkadaş. Daha geçen sene kaçak göçek tatile gittiğin adamla resmi olarak seviştiğinde gizli gizli yaptığındaki hazzı almadığını görüyorsun. Neyse birbirini güzel güzel yağlıyorsun. Aman güneş yanığı olmasında rahat sevişelim hesabı…


Evliliğin ilk günleri olsa da bir evlilik ağırlığı çöküyor üzerine. Odaya giriyorsun güller serilmiş yatağa… Kim bilir bu gülleri sererlerken yatağa neler düşündüler. 31 çeken bile vardır belki. Sermişler artık gülleri sevişelim diyorsun. Balayının ilk günlerinde genelde pek sosyallik olayına girilmiyor. Biraz romantizm birlikte zaman geçirelim ayaklarına sohbetler filan ediliyor. Birkaç gün sonra sıkılmaya başlıyorsun. Konuşacak bir şey de  kalmıyor… Evli çiftleri kestiriyorsun gözüne, hangisi çiftle takılsak acaba diye. Takılma derken yanlış anlaşılmasın anca okey filan oynanıyor. Birkaç kadeh içebilirsin evli bir kadınsın artık içip içip kusma lüksün yok balayında, kocayı rezil etmek yasak. Sonra bu versiyon bikini izi yapıyor. Şöyle bikininin askılarını çözüp güneşlenemiyorsun, hemen söyleniveriyor yanındaki. Çözme şunu ya unutup kalkacaksın şimdi! Tatilden gelince yanmamışsınız ya çıkmadınız mı yoksa odadan geyikleriyle uğraşıyorsun. Balayı yine bir nebze balayından sonraki tatiller hep daha vasat geçiyor. Evlisin ve balayında değilsin aman diyeyim. Balayından sonra eşle tatilin bir cazibesi kalmıyor. Denize gir dersin girmez, sen kitap okursun o iPhone’uyla oynar durur. Güneşin altında Alman misali bütün gün içer. Gece çıkalım dersin tabi bütün gün içmiş herif yamulmuş artık sen hazırlanırken sızar kalır. İçinden çıkmak da gelmez zaten adama fıstık gibi Rusları görür ama elinden bir şey gelmez. Yani evliysen ve balayında değilsen iki kişi tatile gider ama yalnız kalırsın.


Eşle gidilen tatilin en boktan hali kuşkusuz çocukla yapılan tatil. Hele bebekle yapılan tatil karabasan gibi bir şey ya…Burada evli ve çocukluları görüyorum da üzülüyorum zavallıcıklara… Tam denize gireceksin aaa çocuk altına sıçmış. Hemen bezi değiştirmek lazım. Bez değişiminden sonra denize girmeye karar veriyorsun zırlıyor. Al babası diyorsun alır mı babası şezlongla bütünleşmiş adam, istifini bozmuyor. Biraz kitap okuyayım desen aaa mama saati gelmiş. Neyse bari duşa gireyim desen aaa uykusu gelmiş. Bara gitsen gidemezsin, içsen içemezsin, hatta işemeye bile vakit bulamazsın. Kumdan kaleler yapıyorlar anne, babalar çocuklarına mutlu, mutlu… Yemiyorum vallahi içleri kan ağlıyor biliyorum.

Tatilin iyisi kötüsü mü olur derler.. Aha işte oluyor. İyisi de var kötüsü de!

Aşk: 3 yıldız /  Eğlence: 2 yıldız / Kitap Okuma: 2 yıldız / Uyku: 3 yıldız / Para:3 yıldız

Şimdi geriye sap gibi tek başına yapılan tatil ile benim tatilim kaldı. Bu arada tatillll bitiyorrrr:(((

Yazan: Reçel

Reçel Tatilde 2/ Bekara her tatil balayı gibi...

Nerede kalmıştık, evli değilsen tatil seçenekleri bol oğlu bol... Kısacası bekara her tatil balayı misali. Kız kıza tatile gidemediysen arkadaş grubunla gidersin ya da sevgilinle aşk dolu bit tatil geçirirsin yok bunlar olmadı en kötü ailenle gidip beş kuruş harcamadan beleşe getirirsin  koca tatili...Seç, beğen, al.... Evli kadının tatiline de geleceğim o biraz vahim olduğu için en sona bıraktım:) Ne demişler evlenip balayına gideceğime, bekar olup alayına giderim!

2.Arkadaş grubuyla tatil

Kızlı erkekli geniş bir arkadaş grubuyla yapılan tatile denir. Bu versiyonda eğlence maksimumdayken yaz aşkı yaşayabilme oranı düşer. Birlikte tatile gittiğin grup içinden birinden hoşlanırsan ne ala… Yoksa unut aşkı, eğlenmene bak. Çünkü arkadaş grubuyla gittiğin tatilde kusura bakmayın arkadaşlar, ben birini buldum, bu gece izninizle one night stand olayına gireceğim sabah görüşürüz diyemiyorsun. Bu içinde biriken enerjiyi su sporlarında dışarı vuruyorsun. Denizde deve güreşi mi desem, adam boğmaca mı, jet ski turları mı daha neler neler… Kahvaltıya ilk kalkan kahvaltı masasında kök salıyor. Arkadaş grubuyla gidilen tatilde çalar saat vazifesini üstlenmemek lazım. Erken kalkıp kök salacağıma uyurum da uyurum… Arkadaşlarla tatil bol kahkahalı oluyor, her kafadan bir ses çıkıyor çünkü…  Üniversitedeki arkadaşlarla gitmiştik de herkes aşk açısından eli boş dönse de acayip eğlenmiştik. Özetle denemeye değer….

Aşk: 1 yıldız / Eğlence: 5 yıldız / Kitap Okuma: 1 yıldız / Uyku:3 yıldız /  Para:1 yıldız


3.Anne ve babayla nam-ı diğer ebeveynlerle tatil
Tatilin zorunlu ve beleş halidir. Türk aile yapısı gereği belirli bir yaşa kadar tatil aileyle yapılır. Anne, baba tatile gidiyoruz der, evin cici kızı maskeni takıp paşa paşa gidersin. 30’una gelmiş hala tatili ailesiyle yapmak zorunda olanlar var… Fena bir durum… Yazlık olayı varsa aileyle tatil yine de eğlenceli geçiyor. Yazlıktan arkadaşlar filan gündüz kafe akşam disko diye geçinen mekânlara takılıyorsun. Aileyle otele gitmek daha sıkıntılı bir durum. Kaçacak yerin yok nereye dönsen annen nereye dönsen baban. Baya boktan bir durum. Aileyle tatile gidince kitap olayına derinden dalıyorsun. Kulağında mp3 takılıp duruyorsun.  Otele gidiyorsan  ve biraz cesaretin varsa saman altından su yürütüp, gizli gizli haltlar da yiyebiliyorsun. Tabi her şeyin bir sınırı oluyor. Birkaç kere öpüşebilirsen işte sana mükemmel tatil. Bu versiyon pek çekici olmadığı için pek uzatmayacağım. Aileyle tatilin en iyi tarafı bence kesinlikle beleş olması.

Aşk: 1 yıldız /  Eğlence: 2 yıldız / Kitap Okuma: 5 yıldız / Uyku: 5 yıldız / Para:5 yıldız

4.Sevgiliyle Tatil
Henüz evlilik denen müesseseye adım atılmadığı için bu da yaşamaya değer bir versiyon. Bak tatil yaptım sap gibi kaldım valla o kadar yol gittim elim boş geldim derdi yok, sevgilin yanında. Bu versiyonda sıkıntı tatil iznini koparabilmekte, sonradan eline yüzüne bulaşmaması için ustaca söylemek lazım yalanları. Yola çıktın mı her şey geride kalıyor. Yasakları çiğnemenin garip hazzı ve korkusu, tatil heyecanı ve sevgilin aklını başından alıyor. Yolculuk genelde uyumaya çalışarak geçiyor. Yatıyorsun sevgilinin omzuna ağrısa da sesini çıkaramıyor, cam kenarı yolculukta koşulsuz şartsız sana kalıyor. Sonra otele adım atılıyor. Bütün kış kafe köşelerinde öpüşmüş, yer kıtlığından sevişememiş bir çift için otel odası ne demek gayet iyi bilirim. Bu yüzden bu versiyonda sahil ve otel odası arasında mekik dokuyorsun. Uyan, seviş, kahvaltıya in, kahvaltıdan sonra odaya git seviş, denize gir, duş al, odaya git seviş, diskoya git, gel, seviş. Seviş ve seviş yani. Öyle kısa metraj da değil ha, uzun uzun sevişiyorsun.


Ne zaman denize girmek istesen sevgilin elini tutuyor hoop denizdesin, denizden çıktıktan sonra buz gibi bir bira getiriyor sana… Gün batımında öpüşüyorsunuz, içip içip çakır keyif oluyorsun. Gözün bronz Nurilere kayıyor bazen olur arada boşver o da Rus hatunları kesiyor gizli gizli… Olsun ya sevgilin var tatile gidiyorsun sallama böyle şeyleri. Yok bende selilüt  var hatunlara bak ya bunlar da zerresi yok gibi düşüncelerle yorma kendini... İşte böyle…

Aşk: 4 yıldız /  Eğlence: 5 yıldız / Kitap Okuma: 1 yıldız / Uyku: 2 yıldız / Para:3 yıldız

Ya işte böyle...Buraya kadar olan versiyonlar iyi olanlardı. Bir sonrakiler okurken iç acıtan cinsten. Bu arada bizim erkekler Rus hatunlara ne kadar takıksa ben de şu Hollandalılara o kadar taktım herhalde:)

Yazan: Reçel

9 Ağustos 2011 Salı

Reçel Tatilde 1 / Tatilin iyisi kötüsü olur!

Yapış yapış, sıkış tepiş İstanbul artık çok uzakta ve ben sonunda uzanmışım kumsala, güneş damlar içime, yatmışım sere serpe tatildeyim…

Yaz başından beri bu haftayı bekledim. Gün saydım desem yeridir. Askerden tezkere alacağım sanki! Alt tarafı 1 hafta tatil ! Deniz, kum, güneş, uyku… Evet, evet sadece bu kadar. Evli kadının tatil tanımı bu işte! Öyle yaz aşkları, tutkulu geceler, plajda ateş yakmalar, gece sabahlamalar geride kaldı artık. Evlilik kadının hayatında her şeyi değiştirirken tatili de boş geçmemiş. Evliysen eğer kum, güneş, deniz üçlüsüyle yetineceksin. Bir de uyku eklenirse işte evli kadının mükemmel tatili.

Oysa evlenmeden önce tatil için o kadar seçenek vardı ki! Moduna göre takıl gitsin. İster kız arkadaşınla git, ister arkadaş grubunla, mecbursan ailenle git bedavaya gelsin tatil, hatta istersen sap gibi tek başına bile gidebilirsin. 

Ben bu tatilde akrabayla tatil versiyonunu deniyorum. Sevgili eski sevgilim, eşim o kadarrr yoğun bir insan ki gelemedi, kuzenimle baş başayız yani… Ama mükemmel tatil için ufak bir sorunumuz var. O da evli, ben de: ) Şimdi tatilin iyisi kötüsü mü olur sorusu geldi aklıma… Düşündüm versiyonların artılarını eksilerini… Sonra dedim ki kendime ya arkadaş tatilin iyisi de var kötüsü de… 

   


1. Kız kıza tatil
Favorimdir kendisi… Tatil konseptleri arasında en eğlencelisi bence. Kıza arkadaşınla tatile çıkıyorsan daha tatile gitmeden tatil havasına giriyorsun. Önce nereye gideceğiz telaşı başlıyor. Planlar yapılıyor sonra uzun bir araştırmadan sonra mekân seçiliyor. Tatil alışverişi faslı var bir de… Kız kıza tatile çıkacağız boru mu? Öyle bir şort iki üç tişörtle olacak iş değil. Her gece için en az bir tane elbise almak lazım. Mayonun rengiyle ojenin uyumu bile önemli. Her şey hazır yola çıkalım bakalım. Hani o herkesin gözünde büyüttüğü otobüs yolculuğu bile kız kıza olunca keyifli hale geliyor. Yol boyunca lak lak, molalarda adam kesmece yani klasik otobüs muhabbetleri diyeyim. Ay acaba şu arkada oturan esmer çocuk bizim otelde midir? O bizim otelde değilse bari şu sarışın bizim otelde olsun gözümüz gönlümüz açılsın yahu diye konuşup duruyorsun. Bütün gece sohbet edince otobüstekiler rahatsız oluyor muavine şikâyet ediyorlar. Tabi ya içi geçmiş evliler, kendileri genç ruhları babaanne ve dedelere dönüşmüş yolcular sükûnet istiyor. Kıçımın kenarları bunlar tatilden ne anlar diyor, muhabbete devam ediyorsun.


Kız kıza tatile çıkarken yaz aşkı yaşama oranının %80’lerde olduğunu bilmenin rahatlığı paha biçilemez doğrusu… Ne de olsa en tutkulu aşklardır yaz aşkları… Otelden içeri girdiğinde zaten bir cennete girmiş gibi oluyor insan. Bütün kış ecüş büçüş tipleri görmekten can çekişen estetik duygusu bir anda canlanıveriyor. Her taraf yakışıklı bronz Nurilerle dolu. Hurinin erkek versiyonu yani. Erkeklere huri varsa bize de Nuri var şekerim. Tatile gidince sırf erkekler sapıtmıyor biz de bronz Nurileri görünce niyeti bozuyoruz.
Neyse, yaşayacağın yaz aşkının kalitesi ve cazibesi biraz şans, biraz otel konsepti, biraz da moduna bağlı. Mesela ben Rus Nurileri hiç çekici bulmam. Rus hatunlar ne kadar hoşsa bunlarda o kadar boş oluyor. Favorim Hollandalılar. Almanlar da bana göre değil. Fransız, İtalyan ya da Hollandalı varsa otelde ne ala ne ala… Kız kıza tatildeysen zaten sosyalliğin dibine vuruyorsun. Aşk da sosyallikle gelen bir şey zaten… Yok havuz oyunlarına katılayım, sonra plajda voleybol oynayayım derken yaz aşkı başlıyor. Ya da bara falan gidiyorsun, bakıyorsun masaya gelen gelene… Seçmece yani. Beğenmiyorsan gönder geriye. İngilizce lazım tabiJ Kışın kursa da gittiysen süper işte sana pratik. Hani dil dile değmeden öğrenilmezmiş ya… Yani biraz İngilizce, biraz dans, biraz müzik, biraz deniz zorlamaya gerek kalmıyor aşk geliyor konuyor omzuna. Kız arkadaşında birini bulmuşsa zaten başının etini de yemiyor yok gece neredeydin, yok beni yalnız bıraktın diye konuşup canını sıkmıyor.

Kız kıza tatilin de eksileri oluyor tabii…Önce uykusuz gecelere hazır olmak lazım. Tatile giderken makyaj çantasına mutlaka bir göz kapatıcısı atılmalı. Uykusuz bir geceden sonra Japon balığına dönmüş gözleri normale döndürmek için çok yardımcı oluyor. Sonra vakitsizlikten odayı toplayamadığın için donunu bile bulamıyorsun. Duş sırası bekliyorsun, aynada iki kişi aynı anda makyaj yapmaya çalışıyorsun. Sabah kahvaltıları daima kaçıyor, öğlen yemeğine yetiştiğine seviniyorsun. İçkiyi çok kaçırmak da tehlikeli… İki kız aynı anda sarhoş olunca paytak ördek gibi dolanıyorsun ortalıkta. Ama her şeye rağmen bu versiyonu tek geçerim.

Aşk: 5 yıldız  / Eğlence: 5 yıldız / Kitap Okuma: 2 yıldız / Uyku: 1 yıldız /  Para:1 yıldız.

Daha çok versiyon var ya devamı yarına artıkJ Yüzeyim bari kuzenciğimle…


Yazan: Reçel

7 Ağustos 2011 Pazar

Kızım kapa bakayım kukunu, oğlum göster bakayım pipini!

Bu sözleri hangimiz duymadık ki büyürken.. Toplumun uygun gördüğü bu ve bunun gibi bir çok tabu, değer,düşünce içimi kemirir durur kendimi bildim bileli..

Biz kız çocukları daha küçücükken henüz hiçbir şeyi algılayamamışken ayıp bir organımız olduğunu algıladık. Hep korunup saklanması gerektiği ve bir gün uygun görülen birine hediye etmemiz gerektiği öğretildi üstü kapalı olarak. Erkek çocukları ise hep pipilerinin büyüklerine göre kendi büyüklüklerini kanıtlayabilme şansına sahiptiler.

Biz ilkokuldayken çok iyi hatırlıyorum sınıfın bir köşesine toplanan erkekler birbirlerine pipilerini gösterirlerdi. Küçük pipililerle gülerek dalgalar geçilir, grubun en büyük pipilisi ise en saygın olan olurdu (derslerinde çok başarılı fakat küçücük pipili olan Onur ise sadece tırnak alkışını hak ederdi).O zamanlar biz kızlar için merak konularından biriydi... Pantolonun içinde ne var? Ne kadarlık birşey? Biz kızlarında farklı deşifre durumları oluyordu elbet. Mesela okul bahçesinde oynanan en keyifli oyunlardan biri seksekti.Bir gün bu keyifli oyunumuzu Derya'nın eteğinin rüzgara teslim olması bozmuştu... Güzel pileli etek Derya'nın basına geçince önce şöyle bir çevresine bakındı, sonrada ileride kıkırdaşan erkekleri görünce saatlerce ağlamıştı zavallı Derya. Derya utanacak bir suç mu islemişti? Şimdi düşünüyorum da o küçücük yaşlarda ne kadar saçma şeylerle kirlenmiş küçücük beyinlerimiz. Bende bu durumu hem yadırgar hem de içimde adının o zamanlar henüz ne olduğunu bilmediğim sonradan öfke olduğunu öğrendiğim duyguyla boğuşurdum ..Çünkü çocukken bana göre çok iyi iki arkadaştı pipi ile kuku.


Sonunda geçen gün bu yaralı olduğum konu üzerine birazcıkta olsa aldım çocukluk öcümü sanıyorum. Üniversite yıllarında oldukça keyifli vakitler geçirdiğimiz ve uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım Aslı’yı gördüm geçenlerde alışveriş merkezinde. Evlenmiş, çocuğu olmuş, kendi deyimiyle 'idare eder' hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ayak üstü sohbetteyken 'hadi bize çaya gidelim' dedi. Bir sokak arkada olan evine attık kendimizi bir solukta.Geçmiş günlerimizden, şimdiki hayatlarımızdan laflıyorduk çaylarımızı yudumlarken. Şirin mi şirin oğlu Rüzgar 3 yaşında. Gecen ay sünnet olmuş. Aslı'nın ağzından dökülen sözlerle çocukluk öfkem gün yüzüne cıktı hemencecik…
 
-Rüzgar hadi oğlum göster Deniz ablana pipini...

Çüüüüşşşşşş dedi içimdeki ses, sende mi be Aslııı..
 
Rüzgar pipisini acar, Deniz Abla bilimsel incelemesini yapar ve ağzından dökülüverir sözler...
 
-Ayyyy..Ne de küçükmüş pipicik..Aslıcığım kime çekti Rüzgar??  Herhalde dayısınadır, babasına deme lütfen…
- .......... Anlaşıldığı gibi yanıt yok.
 
Sessizlik kısa sürdü Allahtan...Rüzgar ne incindi, nede anladı durumu...Görevini yaptı o. Pipisini gösterdi, kapattı, hemencecik oyuncaklarının arasına daldı bile.

Ve ben bir kez daha anladım...Eğitim, kültür düzeyin ne olur olsun birçoğumuz gün geliyor kendi doğrularını unutup sürü psikolojisiyle sürüye teslim oluyor.. Ben Aslıya davranış seklinin saçmalığından, kendi çocuğuna yaptığı saygısızlıktan, bu davranış biçimlerinin o tatlı miniği ne derece allak bullak edebileceğinden falan bahsetmenin bir işe yaramayacağını düşündüm açıkçası. Çünkü sürüye uymuştu biir kere…Ben onun bir daha 'göster pipini oğlum' deme cesaretini kırmayı seçtim sadece..Umarım ise yaramıştır..
 
P.S  Pipiler ve Kukular Arkadaş Kalsın!

Yazan: Deniz

4 Ağustos 2011 Perşembe

Yüzüklerin efendisiydim, Gollum’dan beter oldum!

Türk toplumu evliliği öyle yüksek bir mertebeye çıkarıyor ki, kızlar ve erkekler de bu makamı ulaşılması gereken en büyük hedef olarak görmekten kendilerini alamıyorlar. Boşuna değil, bir sürü kadın ve erkek evlendikten sonra büyümüş, harika işler yapmış, etrafından takdir bekleyen, bir garip hallere bürünüyor evlendikten sonra. Bir süre kızlara müthiş bir özgüven filan da geliyor ki bizzat arkadaşlarımdan şahit oldum. Evlendim artık sırtım yere gelmez diye düşünüyor. Eee, onca düğün nişan, patırtısı, tebrikler hediyeler bilmem ne zımbırtılar, sanki evlenmiyorsun da İngiliz Krallığı’na kral veyahut kraliçe oluyorsun. 



Hal böyle olunca, bu nikah yüzükleri de bir nevi Yüzüklerin Efendisi filmindeki yüzüğün değerine, çekiciliğine sahip oluyor. Sanki o yüzüğe ulaşınca en güçlü sen olacaksın da, dünyayı ele geçireceksin. İzleyenler veya kitabı okuyanlar bilir. Yüzüklerin Efendisi’nde başrolde bir yüzük vardır. Bu yüzüğün öyle bir gücü vardır ki, kim ele geçirirse tüm gücü elinde toplar. Bu nedenle film boyunca pek çok karakter ve yaratık yüzüğün peşine düşer, iyiler onun kötülerin eline düşmemesi için yüzüğü saklamaya, kötülerde bu yüzüğü ele geçirip dünyaya hakim olmaya çalışır. Bir de Gollum diye bir karakter var ki kendisi başka bir filme bile konu olmuştur. Bu Gollum yıllarca yüzüğün peşine dolaşmış, hayatını mahvetmiş ve yüzükten başka bir şey düşünemez olmuştur.  Gollum film boyunca “kıymetlimisss, kıymetlimiss” (My precious) diye diye deli divane dolaşır. 

İşte bazen ben de kendimi bu Gollum’a benziyorum. Evlenme merakım, yüzük merakım yüzünden çektiklerimden sonra eski halim kalmadı. Evlilik süreci ve sonrasında çektiklerim hem kişiliğimi hem dış görünüşümü değiştirdi.  



Bazen düşünüyorum da, kocam da yüzüğü ele geçirip benim hayatıma hükmetti. Şimdi o ne yaparsa ona ayak uydurmak zorunda kalıyorum. “Uydurma o zaman kardeşim” dediğinizi duyar gibiyim. Ne yapayım arkadaşım, çocuk çoluk var bu yaştan sonra yeniden hayat kurmak zor. Ayrıca seviyorum da, yani sevmesem neyse diyeceğim. Bir de onu bırak, buna koş, “Yeni gelecekler ondan farklı mı olacak sanki” diyorum. “Aman” diyorum, “benim de kaderim böyleymiş” diyorum. “Başa gelen çekilir” diyorum.

Neler çektin de Gollum’a döndün dersen anlatayım 1 gün iyiyiz, 3 gün kavgalı. Laf sokmalar, inatlaşmalar, dalaşmalar gırla. Kavga edip küsünce, günlerce konuşmadığımız, birbirimizin yüzüne bakmadığımz zamanlar oluyor. Aynı evde birinden kaçıp konuşmadan dolaşmak başlı başına bir psikolojik savaş zaten. Ne eski kafama göre yaşadığım hayatım kaldı geriye, ne arkadaşlarla geçirilen uzun neşeli saatler, ne o semt senin, bu semt benim İstanbul’a serseri gibi gezdiğim eski günler… Fotoğraf çekerdim, çekmez oldum, oturur arka arkaya gece boyunca film izlerdim, izleyemez oldum. Türlü türlü kitaplar okur, saatlerce internette takılır, kafama göre yemek yer, hafta sonu dilediğim saatte uyanır, istediğim gibi işimdemesaiye kalırdım. Şimdi tüm hayatım aile düzenimizi korumak üzerine kurulu. Çocuk var, akşam yemeği var diye koşa koşa her akşam Gollum gibi toplu taşımalarda mücadele veriyorum. Üstelik kendi ailesini bile ayda yılda gören ben bunun garip ailesine her hafta yemekler hazırlar, çaylar ikram eder, hiç ilgi alanımda olmayan şeyler konuşur ve iğrenç esprilerine güler oldum. 

Bazen bakıyorum diyorum ki bir nikah yüzüğü mü beni bu hale getirdi ya, ne yüzükmüş arkadaş! 

Yazan: Leyla, evli ve çocuklu