14 Kasım 2011 Pazartesi

Anneeee!!!!

Bu sözü 28 yıllık hayatımda belki de 28 milyon kere söylemişimdir. Ne zaman başım sıkışsa, altıma işesem, düşüp bir taraflarımı kanatsam, arkadaşım elimden oyuncağımı alsa, şişirdiğim sakız bammm diye patlasa suratıma yapışsa, anneannem zorla yemek yedirmeye çalışsa, ödevimi yapamasam, şimşekten korksam, yağmurda ıslansam, hastalansam, öğretmenden azar işitsem, çorabım kaçsa hep anneme annnnneee diye seslendim.
Eeee kolay mı benim gibi aslan parçası bir çocuğa sahip olmak…. Doğduğum günden itibaren adeta annemin hayatını nasıl zorlaştırırım diye çaba harcamışım. Uyumayan, yemek yemeyen sürekli zırlayan bir bebek aman allahım düşünmesi bile kabus gibi. Annem evliya sabrıyla atlatmayı başarmış o günleri. Uykusuzluktan ve açlıktan ölmediğime göre mükemmel bir annem var diyebilirim değil mi?
Ben onun hayatını bu kadar zorlaştırırken o benim hayatımı hep kolaylaştırmayı nasıl başardı düşünmeden edemiyorum. Yuvada ayakkabılarımı kaybetmeyim diye aslanlı bir bez torba dikmişti mesela, şişirdiğim sakızlar saçıma başıma yapışmasın diye çilekli yapışmayan sakızları keşfetti, ayakkabı boyasıyla tüm duvarları boyamayım, gazoz kapaklarıyla babamın arabasına harfleri kazımayayım diye odamda bir duvarı bana tahsis etti, deli gibi karalamama izin verdi… Saymakla bitiremeyeceğim o yüzden kısa keseyim de asıl meseleye geleyim.

Annemin zor dönemleri bunlarla bitmedi tabii…. Aşık olduğum dönemler var bir de! İnsan hayatında bir kez gerçekten aşık olurmuş, ben 3 kere aşık oldum, 3 kere aşık olduğum için en az 30 kere de kendimi aşık olmuş zannettim. Aşkın beni her tokatladığında annnneee diye iki gözü iki çeşme koştum kadına. Bunalımlarıma ortak ettim,  zırlamalarımla kadını bunalıma soktum o daha yeni bunalıma girmişken ben hoppp çıkıverdim tekrar aşık oldum. Deli bir kısır döngü yani…
İlk aşkım ilkokuldaydı…Beni sevsin diye yapmadığım şebeklik kalmadı, bütün kokulu kağıt koleksiyonumu, peçetelerimi ona hediye etmiştim. Tabiii çocuk peçetelerle mi ilgilenecek... Daha velet de olsa erkek işte. Muz çoraplar, bacaklar giriyor ilgi alanına. Özgür diye bir kıza aşıktı, o yaşlarda aşık olmak için insanın mucizevi nedenlere ihtiyacı olmuyor. Özgür o çöp gibi bacaklarına muz çorap giyiyordu, benim annemse üşümeyeyim diye bana yün çorap giydiriyordu. Muz çorap yün çorabı dövdü, Ahmet Özgür’ü seçti… Olan anneme olduJ Annem Ahmet’in annesiyle çok iyi arkadaş olmak zorundaydı ki biz Ahmet’lere gidelim Ahmet’te bize gelsin, sonra çalıştığı halde okul aile birliğine soktum kadını, sınıf annesi oldu bir de! Havam olsun Ahmet beni sevsin diye… Ahmet’e kek yapalım, Ahmet’le sinemaya gidelim, Ahmet’in doğum gününe gidelim, annnneee Ahmet Özgür’ü seviyoooo….. Off offf çin işkencesi…

Bu ilkokul bir de bunun orta okulu, lisesi, üniversitesi var! İkinci gerçek aşkım lise dönemine denk geldi. Derslerde tahtaya yazılanları yazacağıma deli gibi her sayfaya onun adını yazar içlerini boyardım… Ders mers hak getire tabii… İkinci aşkım şehir dışındaydı, sene 2002’de ev telefonuna 500 TL fatura geldi, bir telefon dökümü ben diyim 3 metre siz diyin 7 metre! Nasıl kafayı yemesin kadın… Terk edildiğimde yaklaşık 1 ay yataktan çıkmadım hep annnneee anneee diye sarılıp sarılıp anneme salya sümük ağladım.

Buraya kadar her şey kontrol altındaydı… Ve gün geldi evleneceğim adama aşık oldum. Üçüncü ama en büyük aşkım oldu! Anneler hisli oluyor yahu kadın kokuyu aldı, evleneceğimi ilk günden anladı! En iyi arkadaşını kaybetmemek için mi desem, beni Adriana Lima sanıyor da kimseleri bana yakıştıramıyor mu desem, babam gibi birine denk gelirim de sonunda boşanırım ve benim gibi bir canavar çocukla kalırım tek başına diye mi düşündü desem bilemiyorum ama annem evlenmemi hiç istemedi. Evliliğin ne kadar zor, anlaşılmaz, sıkıcı, monoton, fedakarlık isteyen bir şey olduğunu anlattı anlattı durdu. Boşanan arkadaşlarının çocuklarından da destek aldı, onlar da teker teker bize çay kahve içme bahanesiyle benim beynimi yıkama ziyaretlerine geldiler.
 Aşkın fendi annemi yendi! Ben evlendim, evlendiğim gün kendini yırttın evlenicem diye gör bakalım şimdi anyayı Konya’yı dedi anneciğim!  Kendi düşen ağlamaz dedim anneme, sen takma kafana mutlu olurum ben…. Yaşadığım sıkıntıları ilk başlarda anneme anlatmama kararı aldım. Zaten evlilik düşmanı kadın bir de ben üzmeyim iyice delirmesin dedim. Ama insan en iyi arkadaşından saklayamıyor. Aradan geçen aylarla ben annemin kafasını mini mini ütülemeye başladım. Bana böyle dedi, annesi bunu yaptı, ütüler birikti, arkadaşlarımla görüşemedim, ne bakımı beeee gündüz işte çalış akşam evde çalış süpürgeli cadıya döndüm diye başladım ötmeye… Aylarrr aylarııı kovaladı zırlamalar başladı!

Ben söylendikçe yuvayı yapan dişi kuşun annesi, ne kuşuuuu beeee yavrum sen üzüleceğine gel dedi…. Ben hala evliyim. Şu an her şey yolunda… Ama annemin serüveni devam ediyor.
Annem 1950’lerde değil de 1980’lerde doğsaydı bu blog’u kesin o yazardı. Ama ben 1950’de de 2030’da da doğsam onun kadar sabırlı ve dayanıklı olamazdım. Şimdi bana niye çocuk yapmıyorsun diyorlar. Kıçın yiyorsa yap! Benim gibi bir çocuğun olsun da hayatın kararsınJ

Yazan: Reçel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder