26 Eylül 2011 Pazartesi

Dikkat arabada kadın var!!

Erkeklere kadından ne olmaz diye sorsanız size pek çok şey söylerler. Ağızları torba değil ki büzelim… Buradan ota boka bize çamur atan sevgili erkeklere saydırmayayım şimdi. Konu başkaJ Neyse erkeklere kadından ne olmaz diye sorarsanız açık ara ile herhalde “şoför olmaz” gelir. Arabayı uçursan bile kadından şoför olmaz diyip dururlar. Nedir bu kadın şoförlerin çektiği. Neyse ki kadınlar şoförlükte de erkeklerin tahtını sallayacak yakında. Zangırr zangır sallarız biiz o tahtı. Yeni bir gelişmeyi buradan kıskanlar çatlasın modunda aktarayım size.  Kadın istihdamını desteklemek amacıyla başlatılan projeyle işsiz kadınlar taksi şoförü olarak istihdam edilecek!. Zaten kadınların şimdiye kadar taksi şoförlüğü yapmaması büyük saçmalıktı Kadından şoför olmaz diyenlerde söylediklerini yutsunlar bir güzel… Kadından bal gibi de şoför olur!

Bunun en güzel örneklerinden biri de benim. Şoförlük maceramız eşimle birlikte başladı; ama ben hep onun gerisinde kaldım. Nasıl mı? Eşimle sürücü kursuna birlikte gittik. Daha doğrusu kursa birlikte kaydolduk; ama kursa tabii ki sadece ben gittim. Kendisi ben zaten gayet iyi direksiyon dersine ihtiyacım yok diyerek direksiyon derslerine de girmedi. Kendi derslerine girmedi ama benim nasıl araba kullanamadığımı görmek için  benim bütün direksiyon derslerimde arka koltukta Buda edasıyla oturdu, bana müdahale etti.  Eeee her yolun bir sonu var tabi.. Bu kadar teri boşuna dökmedik herhalde. Bütün bunlardan sonra sınav günü geldi çattı. Tabii ki sonuç bütün alanlarda ondan yüksek not aldım ve direksiyon sınavı dahilJ Çekişmemiz burada başladı…Çaktırmadı ama rüyalarına bile girmiştirJ

Bunlar işin teorik yanı. Gelelim pratiğeJ Eşimle birlikte araba almaya karar verdik ve galeriye gidip arabayı seçtik, işlemler tamamlandığında da eşim gitti arabayı aldı. Arabayı teslim aldı almasına da eve getirecek şoför lazım!!! Sen girmesen öyle direksiyon derslerine öyle süt dökmüş kedi gibi bakarsın arabanın arkasından. Arabayı aldığı kişiye, siz eve kadar getirin ben şimdi arabayı çok iyi bilmiyorum diyerek özel şöforle eve kadar arabayı getirtti. Akşam hadi bakalım gezdir biraz da İstanbul şoför görsün dediğimde  yorgunum diyerek kıvırdı. Tabii bu fırsatı kaçırır mıyım o zaman ben kullanırım benim de ehliyetim var diyerek “bütün yorgunluğunu” üzerinden aldım. Yediremedi tabii, baktı anahtarlar elden gidiyor Neyse seni kırmayayım sen şimdi kullanma ben kullanırım dedi ve beni arka plana atarak yardımcı pilot muamelesi yaptı. Sonuç: el freni çekik bir vaziyette yaklaşık 10 kilometre yol gittik, bunu da ta ki arabadan kokular gelinceye kadar anlamadı!!! Ayrıca; yol boyunca bana işkence etti. Müziği açma, camı açma, sigaramı yak… Otobüslerde muavinlere yapılmıyor be artık bu muamaleler. 
İlk araba maceramız böyle başladı ve yıllarca bana arabayı kullanmama izin vermeden kendini şoför olarak geliştirdi. Tabii bu sırada ben de co-pilotlukta bayağı yol kat ettimLDurum o kadar vahimdi ki evin önünden arabayı çekmemi isteyenlere anahtarı verip onları arabayı çekmelerini izler duruma geldim.

Sonra bir gün hamile olduğumu öğrendim ve eşim bana sürpriz yaparak otomatik vites araba aldı ki rahat rahat arabayı kullanayım. Bir nevi mecbur kaldı diyelimJ Araba bana alındı alınmasına da ne hikmetse o anahtarlar bir türlü bana ait olmadı. Ay şimdi hamilesin heyecan yapma, stres olma derken doğum yaptım. Bebeğimle bir yere gitmek istedim. Aman bebekle yola çıkma, aman kaza yaparsan… Bu işin sonu yoktu yani. Eşime kalsa kadından şoför ben de hiçbir şekilde şoför olmazdı. Alırım elinden anahtarı!!!

Bir gün kendi kendime cesaret ettim ve aldım paslanmakta olan yedek anahtarı çıktım yollara. Arabam varken niye bineyim taksilere. Attım bebeği araba koltuğuna asıldım gaza. İlk gezintim gayet güzeldi, yakın mesafedeki bir alışveriş merkezine gittim. Gittim gitmesine de arabayı kim park edecekti?! Eyvah kadınların en çok sorun yaşadığı park etme derler ya, ben de burada takılıp kaldım. Alışveriş merkezini defalarca turladım boş yer bulabilmek için. Sonunda yanında hiç araba olmayan bir yere bir şekilde park ettim, ama nasıl park ettiğimi sormayın lütfenJ Arabanın sol tarafındaki çiziklerde derin hatıralarım var.

. Açılışı yaptıktan sonra artık her gün arabayla dışarı çıkmaya, hatta bebeğimi gezintilere çıkaramaya başladım. Azimle sıçan dağı deler derler ya yavaş park sorunumu da çözdüm. Eşim tabii bu gelişmelerden haberdar değildi. Bir şekilde araba kullanmaya başladığımı biliyor ancak ne durumda olduğumu bilmiyordu. Birlikte dışarı çıktığımız zamanlarda ise tabii ki usta şoför!!! arabayı kullanıyordu. Benim arabayı nasıl kullandığımı görmek bile istemiyor, merak da etmiyordu. Günler bu şekilde geçti, ben de hayalet sürücü kıvamında takıldım,  ta ki ben eş dost akraba ile bir yerlere gidip şoförlüğüm nam salana kadar. Arabama binenler; “vallahi senin kadar iyi araba kullanan görmedim, çok iyisin, hatta eşinden bileJ iyi kullanıyorsun” diyene kadar… Eşim hala her ne kadar bunları kulak arkası etse de, ben artık çok iyi bir şoförüm, hatta ondan bile iyiJ Bir gün işsiz kalırsam taksi şoförlüğü bile yapabilirim!!!

Konuk Yazar: Kiraz

21 Eylül 2011 Çarşamba

Ya bu deveyi güdersin ya da paşa paşa bekar gezersin

Bazı tipler vardır. Evlenmek için can atarlar. Bütün hayalleri evlilik üzerine kuruludur bunların. Ciddi söylüyorum ya. Böyle düşünen, evlilik için deliren hem kız, hem de erkekler tanıyorum. Bunlar evliliği Alice’in Harikalar Diyarı sanıyorlar. Ciçoşlar sizlere Welcome to Hell diyesim var ama çok yufka yürekliyim ya… Su böreği gibi yumuşacık bir kalbim var. Bu yüzden önce bir güzellik yapayım.
Evliliği birbirini seven iki kişinin bir hayatı bir elmanın iki yarısı tadında yaşamaları sanıyorsunuz şimdi siz. Evet biri dişi bilirkişi, biri erkek takar fişi şeklinde iki kişi olmadan evlilik olmuyor ama iş sadece de bu iki kişiyle bitmiyor. Ev-li-lik. Boru mu lan. Söylerken bile kulağı tırmalıyor. Evlilik dediğin şey yüzlerce geleneğin, adetin, hayat görüşünün homojen bir şekilde dağılmasından meydana geliyor. Hani askerlikte mantık aramayacaksın diyorlar onlar yanlış diyor asıl evlilikte de aramayacaksın mantığı.
 Evlilik kararını aldığın, o yüzüğü parmağına taktığın anda boyut değiştiriyorsun. O güne kadar çöpsüz üzüm muamelesi yaptığın adamın ya da kadının arkasından bir ordu insan geliyor dikiliyor karşına. İşkence tanışma fasıllarıyla başlıyor. Cici kız ya da efendi çocuk maskelerinden birini takacaksın. Yok öyle olduğun gibi görün göründüğün gibi ol! Hadi bakalım sıkıyorsa ol da görelim. Ben mesela küçüklüğümden beri nefret ederim el öpmekten. Hele tanımadığım insanların gelip elini ağzıma sokmasından tiksinirim. Yüzüme dayanan elleri, kendim gibi davranıp da ayy ne kadar ilkelsiniz, egonuz tavan yapmış vallahi, neden öpeyim ben nerelere soktuğunuzu bilmediğim elinizi diyebilir miyim? Diyemedim tabii ki.  Neyse bu ilk tanışmalarla başlıyor her şey. Sonra aileler tanışıyor. Ayy kızım bir kahve yap da içelim modları. Gençler birbirini sevmiş laklakları, yalan lan yalan hepsi yalan. Bunları konuşanlar var ya sonrasında gelip evliliğinin içine sıçıyorlar.

Bu tanışmalardan sonra insanı evlendiğine evleneceğine pişman eden olaylar serisi başlıyor. Söz, nişan, kına gecesi, düğün, gerdek, düğün sonrası ardı arkası gelmeyen vıcık vıcıkkk adetler.

Kaynanaların en masum yüzlerini gösterdikleri anlar bunlar. Yedin dimi ye ye daha neler yersin. Minik minik her boka karışmaya başlayacak yakında. Yok söz bohçasıymış yok nişan bohçasıymış. Birbirini hiç tanımayan, hayata başka gözlüklerle bakan insanların arasında sıkışıp kalmacalar. Ne bohçası oğlum, kaldı mı böyle saçmalıklar, evlenelim işte adam gibi ne gerek var bunlara diyorsun. Aaaa annem çok üzülür ama yıllarca bunu hayal etti, bırak da gelini için bir şeyler yapsın kadıncağız laflarını her itiraz ettiğinde duyuyorsun. Tanımadığın bir kadınla alışverişe çıkıyorsun. İç çamaşırı filan alıyor sana. Şimdi al bakalım yiyorsa tanga bir takım ya da bir jartiyer filan. Sıkar işte. Fingirdek geline çıkar lan adın. En masum modellerden seçeceksin. Kuyumcuya girdiğinde beğendiği sarı sarı şıkırdayan takılara bu ne beee! Kafayı mı yedin sen hayatta takmam ben bunları diyemeyeceksin. Sonra tutturacak sana tüylü terlik olmadan olur mu kızım adettir diye. Ayyy lanet olsun diyip o tüylü terliği de alacaksın. Kaynanan sanki kendi evleniyor triplerine girecek. Nişanlığın, gelinliğin, gelin ayakkabın, senin yatacağın yatak, oturacağın koltuk hatta senin düğünün hakkında fikirlerini söyleyecek. Sanane ya sanane sen mi evleniyorsun arkadaş bi kendine gel ya diyemeyeceksin.  Hiç kullanmayacağın, tarzınla yakından uzaktan alakası olmayan bir sürü hediye gelecek. Normalde hediye almaya bayılırım. Elimde olsa yılda 5 kere doğum günü mü kutlarım sırf hediye gelsin diye. Ama bu evlilik sürecinde hediye almaktan da tiksindim yani. Mümkünse kimse bana hediye almasın.
Yıpranmış sinirler, ailesinin gönüllü avukatı olan sevgilini bir kaşık suda boğacak dereceye gelerek nişan vs. faslı da bitiyor. Sıra geliyor kına gecesine.  Oldum olası sevemedim şu kına olayını. Kurbanlık koyun gibi geliyor bana.  Tüm vücuduna dövme yapacağız desinler de gel şu parmağına kına yakalım demesinler. Hele şu yüksek yüksek tepelere kız vermesinler şarkısı varsa deliriyorum. Ya durun be biraz mutlu olalım her şeye rağmen. İlla ağlatacaksınız adamı. Sen ağladıkça kaynanan uçacak sevinçten. Ağla ağla sen daha çok ağlarsın kolay mı şırfıntı benim oğlucuğumu benden koparmak diyen bakışlarla bakacak sana. Ağlasan bir türlü ağlamasan öbür türlü. Ağlamadın ya can atıyormuş bu evlenmeye bak cadıya diye düşünüverirler hemen içlerinden. Kabus gibi değil mi? Her şeye evet dedim ama bu kadar da değil. Kaynanama karşı savaşımı Ben Kına Gecesi İstemiyorum! diyerek açtım.
Neyse düğünü de atlattın diyelim. Balayına gittin geldin. Karşındakine karşı bunca saçma gelenekle yitirdiğin sevgiyi balayında yerine koymaya çalıştın. O balayından geldin ya. O zaman bittin işte! Gelin oldun, damat oldun yoksun sen artık. Gelinsin lan, ya da damatsın. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma devri bitti.

Sevgili eşinin annesine de anne demen gerekiyor. Ne biçim adet bu lan. 28 yıl sonra bir anne daha mı? Bu ne be… Hani insanın bir annesi bir babası oluyordu. Şimdi bu kadın benim annemse amannn tanrım yoksa yoksa eşim benim kardeşim mi? yeşilçam triplerine mi gireyim. Sonra ayıp değil mi anneme. Yıllarca hastalandığımda başımda bekledi, bıktı usandı benden, delirdi kadın beni bu yaşa getirinceye kadar. Anne sözünü hak etti. Şimdi o bu kadar uğraştı ben evlendim diye benim artık iki annem var mı diyeyim. Bu kadarı yeter herhalde... Sadece evlenmekle bitmiyor cicoşum! İsrail-Filistin meselesinin aynısını bir ömür yaşıyorsun. Sen diyorsun bu benim hayatım o diyor hayat senin ama oğlan/kız benim.
Hala duvarın bu tarafına geçmek istiyorsanız şimdiden Welcome to Hell diyeyim size. Benim evliliğim farklı olacak, ben böyle klişe şeylerle uğraşmam diye de düşünüyorsanız  ben size daha ne diyeyim. Bak cicoşum ya bu deveyi böyle güdersin ya da paşa paşa bekarlık sultanlık der yaşar gidersin!

Yazan: Reçel

19 Eylül 2011 Pazartesi

Deniz'in deniz gibi günü

Harika bir cumartesiii...Koskoca yataktan döne döne uyanıyorum, uyuyorum, uyanıyorum...Ohhhh kalvaltı da hazırlamayacağım..Mecbur olmadığıma inandığım halde her sabah vicdan yaparak hazırladığım kahvaltı…Bekar günlerimden kalan tatlı bir tat damağımda..Bir zıplayışta kalkıyorum yumuşacık yatağımdan..Ellerimle iki yanağımdan bir makas alıyorum, kendi kendimi bir güzel seviyorum.

Yüzümü yıkayıp, diş fırçalama faslı bitene kadar kahvemin suyu kaynadı bile, mis mis.. Kahvemi yudumlarken bir yandan bana harika bir enerji veren ‘Zaz’ ın albümünü dinliyorum. Uzun zamandır yapmayı ertelediğim o kadar çok şey var ki bir sürü plan geçiyor kafamdan. En çok kimi özledim, kiminle buluşsam bugün, nereye gitsek? Ve iç sesim yetişiyor çaresizliğime....’En çok seni özledim’ diyor.Evet en çok kendimi özledim. Sevgili kocam daha 1 hafta daha iş seyahatinde.Herkesi görecek bolca zamanım olacak..

Çok  vakit kaybetmeden kocamın gözünden sakındığı Vespa’sına atladığım gibi kendimi Bağdat caddesinde buldum.. Karış karış gezdiğim mağazalardan iki el dolusu hediyeyle çıktım. Hediyelerin hepsini elbette kendime almıştım.
Vapiano’da harika bir salata ve bir kadeh buz gibi beyaz şarap ısmarladım kendime .Her ay düzenli aldığım dekorasyon dergilerine göz gezdirdim yemeğimi yerken. Sessizce ve kendine ait bir zamanda keyif yapmak ne de güzelmiş. En son ne zaman yaptığımı bile hatırlayamadım bu küçük keyfi. Güzel öğle yemeğimden sonra kocamın motoruna atladığım gibi sahil yolundan mis gibi deniz kokusunu içime çeke çeke tuttum evin yolunu. Eve girerken her zamanki neşesiyle beni tatlı mı tatlı kızım karşıladı.. Belli ki çiş, kaka gelmiş..Alışveriş torbalarını kapıdan içeri bıraktığım gibi kızımla birlikte neredeyse her gün yaşadığımız çiş kaka maceralarından birini yaşamaya çıktık..Yan binadaki komşumuz Esra’nın çapkın oğlu Fındık kızıma aşık. Bizim kızı her gördüğünde ütüne atlayıp çiftleşmek ister:) Bizimki de hiç hoşlanmaz bu durumda. Annesine çekmiş, bende sevişmek istemediğim zaman ısrar edilirse çok agresif ve saldırgan olabiliyorum:)
Güzel evimde küvetim vücudumu rahatlatmak üzere banyo köpüğü ve sıcak su ile dolarken bende aksam için kendime az kalorili enfes yemeğimi hazırlamaya koyuldum..Özenle seçtiğim şarabım dolapta soğumadayken attım kendimi köpüklü banyoya..Offf ne keyiftir buu yaaa yaşasın bekarlık, yaşasın seyahate çıkan kocalar..
Mum ışıkları, sessizlik ve huzur içinde gecen banyo keyfinin ardından üstümde yumuşacık bambu bornozumla doğru mutfağa süzüldüm.Muhtemelen komşuların dinlerken küfürler yağdırdığı karga sesimle bayıla bayıla ve bağıra bağıra şarkılar okuyup kadehimden şarabımı yudumlaya dururken iste hazırdı enfes,masum,az kalorili yemeğim..( yemeğin tarifini yazının sonunda vereceğim. Eli kaşık, çatal tutan herkesin kolaylıkla yapacağı çok keyifli bir yemek. İsmini duyunca ığğğ demeyin mutlaka deneyin, çok lezzetli.)
Romantik bir film eşliğinde yemeğimi ve bir şişeye yakın şarabı hüplettikten sonra saate bir baktım ki gece 2 yi vuruyor. Bomboş yatakta sere serpe uyuma aşkı bütün vücudumu sardı adeta. Bugün alışverişte aldığım harika iç çamaşırlarımı elbette ilk kendime giydim.Yeni değişmiş mis gibi yatağımda kocamın evin içinde dolaşmasına bile tahammül edemediği kızımı elbette yanımda uyuttum. Güzel geçirilmiş gecenin ardından uzun zamandır görmediğim güzel rüyalar gördüm o gece uyurken..Onlarda bana kalsın:)

Yazan: Deniz

Bu tarif keyifle takip ettiğim http://cafefernando.com isimli bir yemek sitesinden alınıp uygulandı, afiyetle yendi ...

Vera’nın Kabaklı Böreği
4-6 kişilik
Malzemeler
  • 1 kilogram (3 adet büyük boy) kabak, 325 gram beyaz peynir, 150 gram ekmek, 1 ufak demet dereotu, 1 adet yumurta, karabiber, 100 gram Gouda (veya dil) peyniri
Yapılışı
  1. Fırınınızı önceden 200 derecede ısıtmaya başlayın.
  2. Kabakları yıkayıp kabuklarını soyun. Rendeleyip bir süzgecin içine aktarın ve ellerinizle sıkarak suyunu mümkün olduğu kadar fazla süzün ve fırına dayanıklı 25*25 cm büyüklüğünde (veya benzer büyüklükte) bir kaba aktarın.
  3. Ekmeği ıslatıp ellerinizle sıkarak fazla suyunu süzün ve ufalayıp kabaklara ekleyin.
  4. Üzerine ufak bir demet dereotunu ince ince kıyın.
  5. Beyaz peyniri elinizle ufak parçalara bölüp karışıma ekleyin. Üzerine bir adet yumurta kırın, tercihinize göre karabiber serpin (Vera yarım çay kaşığı kadar ekledi) ve bir çatal yardımıyla beyaz peynir ve ekmeği iyice ezmeye özen göstererek bütün malzemeleri karıştırın.
  6. Üzerini çok fazla bastırmadan düzleyin, ince rendelenmiş Gouda (veya dil) peynirini serpin ve önceden ısıtılmış fırında 200 derecede pişirmeye başlayın. Yarım saatin sonunda kontrol edin, eğer tepesine serptiğiniz peynir çok çabuk renk alıp yanmaya yüz tuttuysa bu sürenin sonunda tepesine fırın kabını tamamen örtecek büyüklükte bir alüminyum folyo serip 15 dakika daha pişirmeye devam edin (toplam pişirme süresi 45 dakika). Fırından alın, 10 dakika beklettikten sonra, hala sıcakken servis yapın.
  7. Eğer porsiyonlara bölecekseniz, daha ufak kaplar için pişirme süresi 35-40 dakika arasındadır. Dondurmak isterseniz streç filmle hava almayacak şekilde iki kat sarıp buzlukta bir ay kadar bekletebilirsiniz. Pişirmeden önce çözülmesini beklemenize gerek yok, sadece pişirme süresine göz kararı ek yapmanız (5-10 dakika arası) gerekecektir.

Afiyet olsun :)






14 Eylül 2011 Çarşamba

İsveçli bilim adamlarını göreve çağırıyorum!

Şu İsveçli bilim adamları ne çok araştırma yapıyorlar. Küçüklüğümden beri İsveçli bilim adamlarının dünya için çok önemli varlıklar olduğuna inandım. Dünyayı kurtaracak biri varsa tabii ki o, İsveçli bilim adamlarından biridir.

Bunlar hayatlarını bilime, araştırmaya adıyorlar arkadaş… Mikroskopla bütün olmuşlar adeta. Canları sıkıldıkça farklı konulara sarıyorlar. Buradan kendilerine bir çağrıda bulunmak istedim ben de, belki duyarlar da hadi yapalım şu kıza bir güzellik diyiverirler. Eee isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara.
Geçen gün hayatıma giren sevgililerimi şöyle bir gözden geçirdim. Deli miyim neyim di mi? Bu evlilik insanı delirtiyor ya. Sonuçta her şey yolunda giderse son aşkım evlendiğim adam olacak. Hayatım boyunca başka birine aşık olmamam gerekecek, başka birini öpmeyeceğim falan filan. Tüm bu karamsar tablo insana geçmişteki aşklarını hatırlatıyor. Sonra baktım da baya bir sevgilim olmuş ha! Öyle üç beş tanede değil, rahat 25 vardır. Neyse ben bu kadar sevgiliyi boş yere edinmedim herhalde. Bu saçlarımın kırıkları da değirmende olmadı. Hepsinin bir özelliğine tutuldum kaldım. Sonra baktım ki bu tek özellikle olmuyor, ya onlar bana resti çekti ya da ben çektim gittim.

Mesela Tolga vardı. En tutkulu aşkım. Vücut yapısı şahaneydi ya.. Böyle hayvan gibi kaslı değil ama vücut var adamda. Göbekte tane tane baklavalar filan. Zaten başka da kimsede görmek nasip olmadı o baklavaları. Bayramdan bayrama yiyoruz cevizli baklavayı anca. Sapık değilim tabiî ki sırf vücudu güzel diye çıkmadım ayının biriyle. Dişleri harikaydı, gülüşü ise adam eritir o kadar yani. Bu kadar güzel gülen ve dişleri mükemmel olan biri de haliyle bir o kadar ateşli öpüşüyor. Dövmelerini, dans yeteneğini hiç saymıyorum bile.. Bir oylama yapsam ex aşklar arasında tek geçerim Tolga’yı. Ama gel gör ki Tolga’ya talep yağıyor, Tolga da yan cebime diyor. Olmadı yürümedi işte.
Burak’ı da anlatmadan geçmeyeceğim. Tip bakımından Tolga’nın diş tartarı bile olamaz ama adamda bir sohbet yeteneği bir muhabbet var ki sırf bunun için aşık olunur yani. Hayata bakış açısı, sakinliği, dinginliği, beni saatlerce dinlemesi, ottan boktan böcekten üç saatlik sürükleyici bir sohbet yaratmasına hayrandım. Burak’tan sonra hiçbir sevgilimle hatta eşimle o kadar derin muhabbetlere dalamadık. Burak böyleydi böyle olmasına ama bir alınganlık bir hassasiyet aman diyim. İlk zamanlar ne kadar duygusal harikkkaaa diye düşündüm ama sonra her buluşmada aldığı çiçekler bile batmaya başladı. Küsmeler darılmalar ooof dedirtti. Burak da maziye böyle paketlendi.

Sıra geldi Can’a. Can Burak’la Tolga kırması bir şeydi. Adamdaki cesaret, eğlence ve enerji yuh dedirtiyordu. Ama ne enerji… Adrenalin manyağı adeta. İlk başta o kadar hoşuma gidiyordu ki. Hadi rafting yapalım, hadi bugün bisiklete binelim, hadi yamaç paraşütü hadi bu hadi şu. Doğanın börtü böceğin içinde son derece seksi de görünüyor hani.  Ama bende de doğa aşkı bir yere kadar. Zaten her şeyden tırsarım. Sevimli hayalet Casper gelse donuma etmem an meselesi olur. Bir de uykusuzluğa hayatta gelemem. Bu gündüz deli dana gibi dolanıyor akşam da alemlere akıyor. Bu adamın enerjisine, cesaretine ve eğlencesine ben yetişemem derken adama daral geldi. Bıraktı beni.
Serkan’ı da söylemeden geçemeyeceğim. Erkek gibi erkek yani. Yanından gerçekten güven duyuyorsun. Yanımda Serkan varsa GÜÇÇÇ bende artık diyorsun. Herife nasıl güvenmişsem karşıdan karşıya geçerken bile o sağına soluna baktıysa ben bakma gereği bile duymadan bodozlama yola atıyordum kendimi. İlk başta çok hoşuma gidiyordu. Beni kıskanıyor, sürekli arıyor, neredesin napıyorsun filan. İnsan kendini bir tuhaf hissediyor tabi.. Serkan’ın çekim gücü 6 aydan sonra bazı yan etkilere neden oldu. Arkadaşlarımla bir yere gitsem deliriyor filan… Uzun uzun anlatmayım Serkan külhanbeyine dönüştü resmen. Zor kurtuldum walla.
Sıra geldi Cenk’e. Cenkciğim de zengin geni vardı. Ben diyim sekiz sen de 80 kuşaktan beri zengin yani. Asil İngiliz atı yanında halt yemiş o kadar. Suratına bakınca bir asalet, İngiliz tayları gibi ben zenginim ama asilim lan diye bağırarak yürüyor gibi. Bir restorana giriyoruz garsonların önünde eğilmedikleri kalıyor.Kıroyum ama para bende tipleriyle alakası yok. Asil diyorum adam asil. Bu kadar asalet ilk başlarda hoş geldi tabii… Ama bir süre sonra bünye kaldırmadı bende. Ruh yok herifte, ruh gibi bir şey. Ne enerji, ne tutku, ne heyecan. Hiç biri olmayınca restoran restoran dolaşmakla olmadı tabi. Öpüşmesi faciaydı. Öpüşmeden ileri gitmeden bitti.

Burada 25 sevgilimi teker teker anlatacak halim yok. Ama Umut’u da söylemeden geçemeyeceğim. En yakın kız arkadaşımla nasıl keyifli vakitler geçirdiysem onunla da geçirdim. Bana kurabiyeler mi yapmadı, saatlerce mağaza mağaza mı gezmedi benle, dedikodularıma katıldı, izlediğim dizileri sıkılmadan keyifle seyretti, kadın programlarına bile sesini çıkarmadı, milletin kıyafetlerini benimle eleştirdi utanmasa bana atkı filan örecekti. Karı kılıklı diyeceğim ayıp olacak ama Umut da bir noktadan sonra baydı.
Şimdi İsveçli bilim adamları şu eski beş sevgilimin bu özelliklerini alsa, laboratuarda bir güzel birleştirseler, ortaya bir karışık yapsalar al sana bak hayatının ideal erkeğin yarattık deseler fena mı olur. Heyyyy İsveçli bilim adamları hadi be yapın bir güzellik. Kimseye söyleyemeyeceğim yaparsanız sadece blogda yazarım sözJ Şaka maka kim istemez ki!



 Yazan: Deniz

9 Eylül 2011 Cuma

Ah bir erkek olsam

Her kadın hayatının bir döneminde ulan erkek doğmak vardı diye aklından geçirmiştir.  Çölde kutup ayısı görecek kadar bahtsız bedevi denilen sınıfa girdiğim için ben bunu birden fazla kez aklımdan geçirdim, hatta dile de getirdim.  Bunda da var bir arıza diye düşünmeyin hemen. Yok arıza marıza.  Düşünsene mesela 1 aylığına falan erkek olmak, erkek gibi davranmak, erkek gibi hissetmek…. Bomba olurdu ya.
Ay yazarken  gözümün önüne sahneler geliyorJ Bir ay erkek olsam neler yapardım neler…. Bir ay boyunca ağda derdi, kaşım çıktı, bıyığım çıktı, bugün ne giysem acaba zırvalarıyla uğraşmıyorsun. Metrobüse biniyorsun sabahları arkadan fordçu mu gelmiş umurunda olmuyor. Kimde sapık potansiyeli var diye dibine yanaşan adamları gizli gizli kesmiyorsun. Kalabalık toplu taşıma araçlarından nefret ediyorum ben.  Metrobüs ton balığı konservesi kıvamındaysa hayatta binmem. İşe geç kalmışken 10 tane metrobüse dolu diye binmemişliğim var yani o kadar.  Erkek olsam işe sırf bu yüzden geç kalmaz patronun öküz görmüş tren bakışlarına maruz kalmazdım herhalde.  Kalabalık bana vız gelir tıpış tıpış giderdi. Hatta stadyuma kıçımı gere gere gider oramı buramı elletmeden aslanlar gibi maçımı izlerdim.

Sonra bir ay boyunca patlayıncaya kadar yerdim. Şu erkekler yiyo yiyo bir gram almıyorlar ya. Alsalar da kimse ayyy göbeği üç kat olmuş, kıçı yarım dünyaya bedel muamelesi yapmıyor. Bunu da geçtim bir de utanmadan göbeklerini yere göğe sığdıramıyorlar. Yok göbeksiz erkek balkonsuz eve benzermiş de yok o göbek değil aşk halkasıymış da. Ne ala memleket valla.
Ne giyersem giyeyim kimsenin fantezilerine konu olmuyorsun sonra. Hiçbir erkeğin tişörtünün içinden göğüslerini hayal eden bir kadın görmedim. Ya da acaba ne renk don giymiştir diye mal mal düşünen bir hatuna da rastlamadım. Sonra kimse kıyafetime de karışmazdı. Ay şekerim bu renk sana hiç yakışmamış, bak toz pembe açar seni filan gibi sözleri ya da şu şortu giymeseydin de olurdu yani gibi uyuz lafları duymazdım. Çok sıcak bunaldım dediğin anda gömleğini çıkartabiliyorsun sonra. Yaza denk gelseydi ben tişört filan giymezdim walla. Kışın olursa da kolayı var ya. Ha siktir yazan bir sweetshirt giy çık.Sokakta muz yesen bile fantezi konusu olmasın o kadar yani. Biz sakız patlatsak ya da dondurma yesek arkamızdan bir araba küfür ediliyor be!

Nasıl olsa tecavüz edilme, tacize uğrama gibi riskler de olmadığı için 30 gün boyunca alemlere su gibi akardım ben.   Sonra biner bir dolmuşa tek başıma gelirdim eve, elimi kolumu sallaya sallaya.  Hatta oramı buramı kaşıya kaşıya… Yolda pantolundan kazı çalışması bile yapsam ne olur ki. Bir kadın kıçını, kukusunu kaşısın da göreyim bakayım. Kadınsan ve kaşınırsan bir kaşıyan çıkar elbet.

Erkek olsam uzaktan işeme yarışmalarına, en uzağa tükürme savaşına girer miydim bilmem ama kara sidiğimle adımı yazardım kesin. Bu zamana kadar sadece kumsala yazdım ben ismimi ya….
Bir de seks olayı var tabii… Tüm orgazmlar gerçek ya… Rol yapmak yok. Biriyle yatmak için onu tanımak, sevmek gibi ayrıntılar fasa fiso.  Hamile kalma derdi de yok tabii ohh rahat rahat. Bir hatun bulamadım diyelim 30 günde olur yaJ Porno filmler ne güne duruyor. Hepsi erkekler için tasarlanmış.
Daha neler var neler… Osuracağını anladığın anda acaba kokar mı ya da ses çıkar mı diye düşünmeden salardım. Osurmak serbest bir de güzel geğirmeyi öğrendin mi arkadaşlar arasında parmakla gösterilirsin bile.
Yatak toplama yok, ütü yapma, yemek yapma hiç biri yok… Çıkarırım çorabımı fırlatırım istediğim gibi.. İşediğim tuvaleti de bir kadın gelir temizler zaten. Bir ay boyunca dünya ne güzel bir yer olurdu. Düşünüyorum da her gün aynı ruh halinde uyanmak bile çekici geliyor. Ben bir gün dünya ne güzel, kuş sesleri şarkı gibi, hepsi benim için söylüyor bu şarkıları diye uyanıp ertesi gün sıçarım bu dünyanın içine, ötmeyin lan çak çak diye kuşlara bok atıyorum.  Bir ay boyunca başkalarının duygularının, düşüncelerinin de zerre kadar önemi kalmıyor. İstediğimi söylerim, ağlayan ağlar. Bir tek ayakta işeme olayı ile şu tuhaf formlu fazlalık olayı zorlardı herhalde beni.

Bu kadar düşünmek yetti bana… Son olarak bu erkekler bu kadar ayrıcalıklara sahipken bazıları hala adam olamıyor ya çüşşş diyorum onlara. Olsun, her şeye rağmen kadın olmak güzel…

Yazan: Reçel



5 Eylül 2011 Pazartesi

İnadına prenses olmayacağız!

Bütün hayatımızı standartlar, kurallar yönetiyor. Kimse durup düşünme gereği bile duymuyor. Kim koymuş bu standartları, kim koymuş bu kuralları… Hangi kafayla kim nasıl davranmışta sonra yüzyıllarca sürü mantığıyla insanlar bu kalıpların içine sıkışıp kalmış.

Standart ve kuralların dışındaki her şey zararlı ya da kötü olarak algılanır. Oysa yaratıcılık, farklılık hep kuralların dışında, standartların ötesindedir. Marjinal fikirlerden, marjinal tiplerden çekinir herkes. Kırmış bu kafayı muamelesi yaparlar. Herkesin giydiğini giymiyorsan, herkes gibi davranmıyorsan, herkesin gittiği yere gitmiyorsan, herkesin izlediği filmleri izlemeyi sevmiyor, herkesin okuduğu kitaplardan köşe bucak kaçıyorsan, hayata herkesin baktığı yerden bakmıyorsan bu muameleyle karşılaşman an meselesi.


Yine dönüp dolaşıp sözü kadına getireceğim tabi. Mesela bir kadının da nasıl olması gerektiği bellidir. Kadın nasıl mı olur. Prenses gibidir, prenses gibi davranır. Daima bakımlıdır, banyodan sonra her tarafına saatlerce krem sürer. Zamanının çoğunu kuaförde filan geçirir. Narindir kadın. Birazcık üzsen hemen büker boyunu, ağlar. Kadını mutlu etmek çok kolaydır. Güzel sözlere hemen kanar. Alışverişe bayılır, hediyeye dayanamaz. Para ile sıkı kankadır. Parası olmayan birinin bir kadın karşısında şansı olamaz. Mutfağa bayılır. Bir saatte 10 çeşit yemek yapar, pasta uzmanıdır. Temizlikten hiç bahsetmeyeceğim temizlik ata sporudur kadının. Kadın her zaman sempatik, pozitiftir. Yuvayı yapan dişi kuştan bile beceriklidir. Her şeyi mutlu mutlu yapar. Kayınvalidesine tapar. Futbola dayanamaz biraz. Pembe dizi izler. Arkadaşlarıyla çay içmeyi sever. Bu çay muhabbetlerinde de kadınca sohbetlere bayılır. Bir saat banyo yapar, hazırlanması yarım gün sürer. Sevgilisine kapının önünde kök saldırır. Hesabı erkeğe ödetir, yemekte elli kere makyajını tazeler. Dedikodu yapar. Şimdi bu tip artılarıyla ve eksileriyle standart ve kadın gibi kadındır.


Prenseslerden nefret eden kadınlar da var ama! Onlar kadın değil mi? Sırf prenses gibi olmak istemiyor diye eksik mi? Ben mesela hiç sevmem prensesleri itici geliyor bana… Banyodan sonra hele hiç uğraşamam krem faslıyla. 10 dakikada duş alıp çıkan kadınlarda var. Kuaföre de çok nadir giderim. Tüm günümü kuaför dedikodularıyla geçirmekten nefret ederim. Alışveriş konusuna gelince sevgilimi, eşimi esir etmem. Beş dakikada beğenir, alır, çıkarım. Gelinlik almam bile 1 saat sürmedi. Parayla işi olmayan kadın yok mu yani. Var. Benim bir sürü kadın tanıyorum böyle. Yeri geldiğinde sevgilisine, eşine borç para veren, hesabı karşısındakine yıkmayan, nasıl olsa o ödüyor diye menüdeki en pahalı yemeği seçmeyen. Futbola dayanmazmış kadın. Hiç de bile. Ben fanatik değilim, takım bile tutmam ama ortama uymak için maç izlerim, tezahürat yaparım. Dedikodudan, kadın muhabbetinden tiksinen kadınlar tanıyorum sonra. Entellektüelite diye bir şey var. Sadece kek, börek, çoluk, çocuk mu konuşması gerekiyor tüm kadınların.  Suratını badana gibi boyamayan, yemekte ay rujumu tazeliyim demeyen kadınlar var. Pasta yapamıyorum diye üzülmeye ne gerek var Dr.Oetker ile harikalar yaratmak da mümkün.

Nedense prenses tiplemesinden farklı olan kadınlardan herkes köşe bucak kaçıyor. Hele kaynanalar aman aman uzaylı gelin muamelesi yapıyor marjinal gördükleri bu hatunlara. Prenseslerin öptüğü kurbağalar prense dönüşüyor sanki. Ben hiç prense dönüşmüş bir kurbağa görmedim.  Bu nasıl denklemdir, ben çözemedim. Yalnız olmadığımı iyi biliyorum. Bu denklemi çözemeyen milyonlarca kadın var!

İnadına prenses olmayacağız!

Yazan: Reçel



Keklik mi avlıyorsun, kız mı tavlıyorsun

Erkekler, erkekler ahh erkekler… Bir kadın görünce çoğu ayartırım lan ben bunu, her yola gelir bu, ilk haftada yatağa atarım, bu kız hasta bana, feriştahı gelse tanımam, bana hangi kadın karşı koyabilir abi triplerinde. Bizi kadın olarak değil de av olarak görmekten bir türlü vazgeçmiyorlar. En enteli, en dantelinin beyninde bile bu tilkiler dolaşıyor.

Kendini çok zeki zanneden bazıları da erkek ırkına ders verme misyonunu üstleniyor. Kız tavlama sanatını filan öğretiyorlar. Üşenmemiş bir de zeka pırıltılarını yazıya döküp internette paylaşmışlar.
10 maddede kız tavlama yolları… Sanki kek tarifi veriyor fındık beyinli. Keklik mi avlıyorsun odun derken içimden bir de baktım da bana da kaç sevgilim çekmiş bu numaraları. Salaklık bendeymiş tabi… Sinirlendim baya… Beyni çükünde dolaşan bu tarz ileri zekâlılara kayıtsız kalamadım. Bak canım o işler öyle olmuyor demek istedim. Bir de sosyal sorumluluk boyutu var tabi kızlar benim düştüğüm yangılıya siz de düşmeyin.


10 maddede kız tavlama yolları

1. Kesinlikle ilişkiyi başlatan sen olmalısın. Çünkü onların hisleri ve düşünceleri bütünüyle safsatadır.

Baksen… Hisleriyle düşünceleri bütünüyle safsataymış… Sen anca beden ölçülerine kaç beden sütyen giydiğine bak. O zaman git şişme bebek al ya… Hisleri ve düşünceleri bütünüyle saçmalık olan bir kadınla senin ne işin var söyle bakalım… Demek ki ben hayat hakkında, dünya görüşüm hakkında dilimde tükürük kalmayıncaya kadar hararetli hararetli konuşurken beni kimse dinlememiş. Boşa gitmiş güzelim tezlerim, hipotezlerim, sentezlerim…. Kesin bu yüzden terk edilmişimdir.

2. Eğer başka bir erkekle çıkıyorsa ona adamın işe yaramaz olduğunu, onun tipi olmadığını, mutlaka yanlış bir tercih yapmış olduğunu söyle.

Çok Yeşilçam izlemişsin yavrum sen. Naaayırr nolaamazzz Naalannn o adammm gazozuna ilaç atacak, satacak seni, sonra bana kalacaksın, kerhanelerden mi kurtarayım istiyorsun seni… Nalannn. Ya bir kere bir ilişkisi olan kadına niye asılıyorsun ya… Başka kadın mı yok. Hadi diyelim ki dediğin gibi oldu sen adamın işe yaramaz olduğunu söyledin, karşındaki aptal kadın da aayyy hemen inandı sana. Sevgili kaz beyinli bir de madalyonu tersine çevir öyle bak bakalım. Senin sevgiline de kimler kimler senin için neler demiştir. Ne oldu yapıştın dimi sinek gibi ekrana. Büyümüş gözlerini küçültebilirsin. Sana yapılmasını istemediğin şeyi adam olacaksın sen de kimseye yapmayacaksın. Bu arada bunu numarayı çok gördüm ben. İşin kötüsü kız arkadaşlarımdan bile duydum. Ben ayrılınca boktan dedikleri adama koşarak gittiler. Neyse umarım tepe tepe kullanmışlardır.

3. Kadınların hisleri ve düşünceleri önemsizmiş gibi, hatta yokmuş gibi davranmak en iyisidir. Onlar bu tutumunu "Bana kadın gibi davranıyor" diye yorumlayacaklardır.

Ya ağzımı bozucam şimdi. Hangi çük beyinli böyle ince düşünmüş acaba çok merak ettim. Canım arkadaşım, donjuanım senin yüzünden kaç müridin kızlardan tekmeyi yemiştir biliyor musun? Biz böyle davrananlara genelde yontulmamış diyoruz. Haberin olsun.

4. Bir kadına, kendi tarzınla onun ne kadar harika gözüktüğünü söyle, ama öyle ki, gözlerinle onun düşüncesini ve vücudunu yiyip bitirmek istediğini söyle. Bu onu etkileyecek ve ne kadar derin biri olduğunu düşünecektir. Kadınlar her türlü yalanın derin bir düşünce olduğunu sanırlar.

Gözüktüğü değil canım göründüğü olacaktı neyse. Hani bazı tipler vardır. Karşısındaki kadına salyaları akarak bakar, öküzün trene baktığı gibi, bakarken romantik olayım diye saçmalar. Söyledikleri anlamsızdır, bir cümlenin diğeriyle yakından uzaktan bağı yoktur. İşte bu kuralı okumuş zavallıcıklar. Biz de üzülüyorduk size. Ay kimse ile öpüşmemiş kuzu daha bu diyorduk.

5. Başlangıçta seksten başka bir şey düşünme ve müşkülpesent olma. İyisine ulaşmak için yığınla kadını elden geçirmen lazım. Gururundan başka kaybedecek birşeyin yok.

Pazardan elma mı alıyorsun dayı? Başlangıçta seksten başka bir şey düşünme ha! Keklik mi avlıyorsun. Bi de birçok kadını elden geçirecekmişsin. Sen bu yolda gidersen bir tane deliğe bile giremezsinJ

6. Kendini kaliteli, düzgün biri olarak gösterirsen bu kadınları soğutur. Çünkü, diğer bütün kadınların da bundan feci şekilde soğuyacağını kalplerinin ta derinlerinde bilirler.

Deli olucam ya… Yani biz kalitesiz ve arıza tipleri mi seviyoruz. Hepsi bunun için mi böyle bozuk çıkıyor. Dinleme yavrucum sen bunları…. Adam gibi adam ol… Tabi zor zaanat adam gibi adam olabilmekte baya meşakkatli. Ben şahsen hep arıza tipleri buldum. Yoktu ki bir tane düzgün adam… Ahh ahh.. Yine gittim bir arıza buldum. Garanti süresi var mı acaba? Fabrika ayarlarına geri döner mi? İade mi etsem acaba?

7. Bütün kadınları çekici buluyormuşsun gibi davranırsan bütün kadınlar da seni çekici bulur. Çünkü, kadınlar kendi başlarına düşünemezler (toplum kadının kitabıdır, hatırlarsanız). Eğer diğer kadınlar sizi önemsemiyorsa, ancak o zaman o da sizi önemsemez.

Bak bunda birazcık haklılık payı var. Mesela bir mağazada kadınlar bir kadının elinde bir tişört mü gördüler hemen bunun M bedeni var mı, yok ben de istiyorum depoya bakın filan demeye başlarlar. Komşunun tavuğu kaz görünür misali. Hakkını yemeyeyim şimdi. Tabi bu kural için biraz tipinin de tavuktan hallice olması gerekiyor.

8. Kadınlarla birlikte olduğun o değerli zamanlarda onları aşağıla, küçük düşür ve ne yaptığını biliyormuşsun gibi davran. Elbisesinin basit ama saçlarının şahane olduğunu söyle ona. Ona zamanla doğru dürüst giyinmeyi ve öpüşmeyi öğreteceğini söyle.

Sıkıyorsa yap şekerim yap da gör başına neler geliyor. Aslında böyle yapan malları alacaksın basit ha elbisem gel bakalım senle bir Zara’ya gidelim de basit olmayan elbiseler al bana diyeceksin. 10 elbise alacaksın, faturayı da sokacaksın. Bu arada be adam senin öğreteceğin öpüşmeden ne olacak ya… Dilini gırtlağa kadar sokmayı marifet sanıyor bunlar.

9. Kadınları sıraya diz. Üç kadına sevişme teklif et, biri kabul edecektir. Onlara böyle basit metotlarla yaklaşırsan gururları okşanacaktır.

Şaka mısın ya? Saat soruyorsun  meydan da sanki… Böyle tiplerin çıplak görüntülerini çekip basmalı internete.

10. Kadınlar beyinli değil fizikli yaratıklardır. Yani onlara aşık olduğunu söylemektense elini doğruca kasıklarına götür.

Oldu oldu gözlerim doldu. Düşünüyorum da benim karşıma çıkacak böyle bir angut.. Ne güzel olur wallahi. Yeni çıkmaya başlamışsın oturmuşsun bir yere adam daha siparişi vermiş bir yudum almadan birasından alt yapı çalışmasına girmiş. O bira nazikçe havaya kaldırılır güzelce başından aşağı dökülür. Üstüne bir de sapık var sapık diye bağrılıp rezil züsfa etme çalışması başarıyla tamamlanır.

Sevgili Mala Not:
Çocukken masal dinleyerek uyumuş ve bu masallara inanmış olabiliriz ama… Senin bu masallarına da kanacak kadar aptal değiliz.



Yazan: Reçel