16 Aralık 2011 Cuma

Kaynanamın şifresi Da Vinci’nin şifresine karşı

Gelip karşımdaki koltuğa oturur otururken, elimde oyun oynadığım telefona bakıyordu. Tedirgindi, pek çok söylemek istediği ama nereden başladığını bilemediği her halinden belliydi. Elimdeki telefonu kenara bırakırken bakışlarından rahatsızlık duyduğumu saklama gereği duymadım. Kaynanaydı ne de olsa. Aramızda müthiş nefret hattı gerginlikle salınıyordu. Bu durumdan ikimizde rahatsızdık.

Sonunda “Epeyce işin var, ortalık baya dağınık” diyerek lafa girdi.  Umursamaz bir tavırla haftasonu yaparız diyerek konuyu kapatmaya çalıştım. Oysa o bir kere lafa girdiği için elindeki fırsatı kaçırmak istemiyordu.

Yumuşak bir ses içinde gizlediği iğneleciyi bir tavırla “sen gerçi fazla önem vermiyorsun böyle şeyleri” dedi.  Ben ısrarla çoğul konuşurken, o ekle ilgili tüm sorumlukları bana zimmetlemek istediği için sen diye konuşuyordu. Bense israrla çoğul kullanarak, oğlunun da aynı sorumluluklara sahip olduğunu alt metin olarak vermek istiyordum. Gerçi bu denkli ince bir altmetni okuyacak zekası yoktu ya. Bugün özellikle doğrudan geri zekalı bile desen sen şimdi ne demek istedin diye düşünecek bir hali vardı.

“Eşimle birlikte yapacağız” dedim. “Her şeyi de birlik yapamazsınız kızım, erkeğin yapacağı şey ayrı kadının yapacağı şey ayrı dedi. Bunu söylemesiyle başımdan aşağıya bir kova dolusu lağım suyu dökülmüş gibi bir iğrenme duygusu yaşadım. Kısa şoku atlattıktan sonra “ne gibi dedim” yani işte kadının yeri gelecek fedakarlık yapacak, bulaşığı da mı erkek yıkacak” yemek de mi yapacak” dedi. “Tabi dedim, tabi yapacak. Erkekler da kadınlar kadar yetenekli hatta fiziksel olarak daha güçlü oldukları için daha çok iş yapmaları gerekir” dedim.
 Biz hiç öyle şey görmedik, olur mu, çalışan kadınlar var hepsi evinin işini de yapıyor” dedi. Valla o sizin dünyanızda, bizim dünyamızda öyle değil dedim. Amacım onu ezmek değildi ama ısrarla beni kendi dünyasına çekmeye çalışmasından gına gelmişti artık. O da durmadı, yapıştırdı cevabı “Siz üniversite okumuşsunuz ama biz de hayat okulu okuduk kızım” dedi.

Ee yeni ben eve gelince her işi yapmalıyım, o da yemeğini yiyip çekilmeli, ben de sabah iş akşam ev nefes almadan koşturmalıyım öyle mi, Bu biraz haksızlık değil mi” dedim. 

"O zaman sen keşke hiç evlenmeseydin" demez mi.  Evlilik bir ayrıcalık ve ben ayrıcalığı yalnızca onun gibi fedakar kadınlar yaşamalı, bizim gibi sorumsuzlarda sonsuza kadar yalnız kalmalıydı.
Çaresizce “Evlilik bu değil, evlilik, kadının erkeğin ihtiyaçlarını karşılandığı, giydirildiği temizliğini yaptığı bir kurum değil, evlilik hizmetçilik değil” dedim. Sonra bu genel geçer lafları bir kenara bırakıp olaya damardan girdim: “Oğlun senden gördüğünü benden göremez çünkü ben onun annesi değil karısıyım.”

“Bu söylediklerin çok komik asla böyle bir şey olamaz, hayır bunu yapamazsın demek isterken ağzından şu sözler döküldü: “Tamam öyle ama hangi erkek bunu kabul eder kızım, sen benim oğlumu bulmuşsun, başı yumuşak ondan böyle rahat rahat konuşuyorsun. ''Ne erkekler var'' diye sözlerini bitirirken içinden aslında şunu diliyordu; ''Keşke Allahın belası bir adama düşseydin de sabah akşam sana sopa atsaydı. Harika olurdu'' Konuşmayı bitirirken aslında erkekleri değiştirmek için önce kadınların değişmesi gerektiğini bir kere daha anladım.  Ne yazık ki bunun için birkaç nesil daha  evrilmemiz gerektiği gerçeği de bir kez daha kafama dank etti.


Özetle Da Vinci'nin şifreleri kaynananımkinin yanında halt yemiş:)

Yazan: Leyla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder