27 Ocak 2012 Cuma

Ah şu erkekler... :)

Selam ey kadınlar dünyası,

Her şeyden önce belirtmeliyim ki bu blogda konuk yazar olarak bulunmak benim için hem çok heyecanlı hem de onur verici bir durum. İtiraf ediyorum, bu teklifi bana yaptıklarında Alice Harikalar Diyarında’daki sırıtık kedi gibi kaldım bir süre. Bu fırsat için de ayrıca teşekkür ederim kendilerine.

“Kadının Kendi” blogunu uzun sayılmayacak kadar bir süredir ama ilgiyle izliyorum. Elimden geldiğince de tavsiye ediyorum çevremdekilere. Önceleri ben de bir blog açmayı düşündüm, “Kadının Kendi”nde yapılanın tam tersini yapmak için. Ama sonra fark ettim ki bunu yapmak ister istemez bir ayrıma, çekişmeye yol açacaktı. “Kadın ve erkek uyum sağlamalı, çekişme yaratmamalıdır. Zaten şimdiye kadar her şey kavgayla, tartışmayla çözülmeye çalışıldı, bir de diğer yolu deneyelim” deyip vazgeçtim. Yazı yazma fırsatını bana verdiklerinde de biriktirmiş olduklarını paylaşma fırsatı buldum.

Bu yüzden bağımlısı oldum işte, her postu okuyup kendime “bunu bende yapıyorum” ya da “demek bunu yapmamam gerekiyor” gibisinden bir pay çıkarır oldum. Yani evet, doğru tahmin ettiniz, kadınların dünyasının bir erkek okuru var:) Kadının Kendi, kadınları anlatıyordu, kadının isteklerini, istemediklerini, üzüldükleri ve sevindikleri şeyleri, kadının duygularını… Tabi bu durumda ortaya dünyanın belki de en çözümsüz problemi ortaya çıkıyor, erkek ve kadın arasındaki farklar!!  
 Bu farklar yaşamın her dakikasında ortaya çıkıyor, duygularda, düşüncelerde, davranışlarda, olaylara karşı duyulan hislerde, tepkilerde, isteklerde, istenmeyen şeylerde, giyimde, sinema tercihinde vs… “Kadın erkek eşittir” cümlesi siyasi ve hukuki açıdan doğrudur. Zaten Mustafa Kemal’in yapmak istediği de kadınların yaşam koşullarını iyileştirebilmek, kölelikten kurtulup kendi hayatlarını kurma fırsatına sahip olmalarını sağlamaktı. Onlarında birer “insan” olduğunu herkesin kabul etmesini sağlamaktı. Başardı ve iyi ki yaptı bunu. Ama kabul edelim, kadın ve erkeğin eşit olduğu başka hiçbir konu yoktur :) Düşünme, davranışlar,  yemek, içmek fiziksel görünüş, hatta yürümek bile iki tür arasında uçurumun dibiyle tepesi kadar farklıdır.

Bu yazı beki de iyi bir fırsat olur erkekleri biraz tanıtmak için. Abartıp sayfalarca yazacak değilim tabi :) Bu bir intikam değil yani. Okurken egonuzu kapatıp objektif bakmaya çalışın, rica ediyorum. Soru olursa ve blog sahiplerimizden izin olursa zevkle de cevaplarım.

Başlangıç olarak şunu söylemek isterim, erkek ve kadın farklı düşünür, farklı hareket eder. Kusur yapıları da birbirinden farklıdır. Erkek daha çok fiziksel kusurlara düşkünken kadın daha çok duygusal kusurlar yaşar. Erkek kıçını yayıp uzanmak ister, kadın güzel cümleler duymak ister mesela. Erkek için yemeğin tadı ve doyuruculuğu önemliyken kadın bazen sadece bir “eline sağlık” duymak ister. Bir ayrım da burada çıkar. Kadın bir şeyleri söylemeden erkeğin anlamasını bekler, erkek ise bir ihtiyaç, bir eksik varsa bunu duymak ister. Yani hanımlar, belki sakince ve gecikmeden yapılan bir uyarı çok şey değiştirebilir :)
Tamam, kabul ediyorum erkek biraz odundur. Ama her zaman inanmışımdır, kadın erkeği yontabilecek en harika araca sahiptir, tatlı dil… Japonların çok beğendiğim bir gelenekleri vardır. Birçok eski uygarlıkda da bu uygulanmıştır. Erkek evin koruyucusu, geçimini sağlayan kişidir. Kadın ise evin efendisidir. Ancak ne zaman ki bir uygarlık çöküşe girer, buna benzer değerler de çökmeye başlar. Evin direği, efendisi kadınken birden evin kölesi oluverir, erkek de kralı. Kabul edelim, Osmanlının çöküşünden ve Cumhuriyetin kuruluşundan beri çok şey değişti ama çökmüş kafa yapısının değişmesi için daha uzun süreye ihtiyaç var. Siyaset yapmanın yeri ve zamanı değil tabi :) Bu yüzden her şeyin topluca değişmesini beklemek yerine herkes önce kendinden ve kendi evinden değiştirmeye başlarsa her şey çok daha kolay olacaktır. Sevgi olmadan bir ilişkiye başlamak zaten mümkün değildir ama buna biraz da sabır eklemek iki tarafın da anlayışının gelişmesine yardımcı olacaktır.

Öncelikle biraz sabır, biraz tatlı dil ve biraz açıklama. Sanki bir çocuğa anlatıyormuş gibi de sabır. Buna ihtiyaç duyarız, yani ben duyarım. Süreli azar işitmek, bağırılmak, kavga etmek ya da trip yapmak sizi olduğu kadar bizi de yoruyor unutmayın. Çok şey değişecektir emin olun. Erkekler “evin efendisine” ihtiyaç duyuyorlar bunu rahatça söyleyebilirim.
 
Hissettiklerinizin aynısını hissetmemizi beklemeyin, bakışlarınızdan sadece bir sorun olduğunu anlayabiliriz ama sorunun ya da isteğinizin ne olduğunu anlayamayız. Asla sizinle aynı düşünemeyiz, yaratılış olarak imkansız. Madem öyle, iki cinsiyette birbirine her anlamda bu kadar zıt, o zaman konuşmayı deneyin, tanrının ilk lütfunu kullanın, iletişimi. Odunsa da yontun. Size sevgiliniz ya da kocanızın bu süreç sonunda baklava desenli, boğum boğum kaslı, parlak zırhlı bir şövalye olacağı sözünü vermiyorum tabi ki. Ama evin efendisini ve koruyucusunu hatırlamasını sağlayacaktır.

Çok konuşulan ve herkesin dilinde olan bir konu belki. Belki de anlattıklarım çok yüzeysel bilmiyorum. O zaman lütfen bakış açınızı değiştirin. Erkeği “nasılsa artık benim oldu” düşüncesinden kurtarın. Sizin, onun için değerli bir varlık olduğunuzu, “efendisi” olduğunuzu anlamasını sağlayın. Okuyun, araştırın, paylaşın, sorun. Erkeği yönlendirmeden önce erkeğin ne olduğunu öğrenmeye çalışın, sizin erkeğinizin nasıl biri olduğunu anlamaya çalışın. Bilmediğiniz bir şeyi değiştiremezsiniz ama tanıyorsanız, zayıflıklarını, kusurlarını biliyorsanız, nerden saldırmanız gerektiğini de bilirsiniz.

Bir defter edinin ve yaşadıklarınızı not alın, bir günlük gibi. Hayat iyi veya kötü tecrübelerden ibarettir. Yazın ki kötüleri tekrarlamayın, iyilere ve düzetme yollarına yönelin. Hayat kısa, gerçekten seviyorsanız yaşamı kavga gürültüyle geçirenin hiç anlamı yok, sürekli üzülüp trip atarak, depresyona girerek hayatın güzelliklerini kaçırmanın anlamı yok. Ama eğer ne yaparsanız yapın iş hep yokuşa sürülüyorsa, kafasına tava geçirmekten de çekinmeyin:) 

Burada mesele almak vermek değil. Burada mesele iki tarafında birbirini anlamasın sağlamak. Birçok zorluk çıktı karşınıza değil mi? Hepsinde yan yana değil miydiniz? Eh şimdi başka bir zorluk çıktı işte, yine yan yana olmak gerekmez mi? Karşınızda bi odun, bir çocuk varsa, ilk başlayan olma fedakarlığını göstermek istemez misiniz? (Bu arada itiraf ediyorum hala agucuklarla sevilmeye bayılıyorum, dudağım sarkıveriyor ister istemez:)

Kadın ve erkek zıttır doğru. Ama bir söz var, diyor ki “uyum, aynı kutupların değil, zıt kutupların bir araya gelmesiyle oluşur. Zıt oldukça kadın ve erkek birbirini çekecektir. Uyumu sağlamak ise bizim elimizde. Hem düşünsenize, sizden bir tane daha var karşınızda…Uyşşş kendimi düşündükçe dünyanın ne kadar çekilmez olacağını anlayabiliyorum:)

Neyse, şimdilik bu kadarı yeter. Umarım başka bir yazıda daha görüşme şansımız olur. Bakalım sınavdan geçebilecek miyiz? Başka bir yazıya kadar… Sağlıcakla kalın…

Konuk Yazar: Tekila (Erkektir kendisi)

1 yorum:

  1. begendim.tarafsız olarak bakıldıgında gerçekten cok hoş.ve bilgilendirici. sinem.

    YanıtlaSil