17 Ocak 2012 Salı

Vermek ya da vermemek...

Evlilik ile evlilik öncesi dönemi nasıl kıyaslarsın nedir en temel farkları diye soranlara lafı hiç uzatmadan cevabımı veririm. Vermek ya da vermemek işte bütün mesele bu! Olmak ya da olmamak faslını geçtikten sonra yani olmaya karar verip evlendikten sonra herkes her şeyin birden değiştiğini evliliğin aşkı öldürdüğün filan anlatıp duruyor… Ben nelerin değiştiğine değil de temelde neyin değiştiğine odaklanıyorum.

Vermek ya da vermemek dedim ya bence evlilik öncesi dönemde ilişkiler vermemek üzerine kurulu. Göster ama verme de dahil olmak üzere iki taraf da vermemeye programlı o dönem de. Vermediğin hiçbir şey için yargılanmıyor, yadırganmıyor ve eleştirilmiyorsun, hatta vermediklerin göze batmazken verdiklerinle ise kıymetli oluyorsun. Mesela en basitinden yemek yapmak zorunda olmuyorsun, yemek yapmadın diye sorumlu da tutulmuyorsun ama domatesli bir makarna yapmışsan en harika övgüleri almayı başarıyorsun. Sevgiline yıl dönümü, ay dönümü ya da gün dönümlerinde hediye almak zorunda olmuyorsun, içinden gelir de alırsan bu romantik jestin için sevgilinden tam puan alıyorsun… Başka bir örnek daha mesela sevgilinin ailesini mutlu etmek gibi bir görevin de olmuyor… Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Yaptığın her şeyi, gelecek planlarını, hedeflerin hakkında da ser verip sır veremeyebiliyorsun. İki kişi yaşarken tek kişilik hayatın tadını çıkarıyorsun. Tek kişilik yatağında aslanlar gibi kıçın başın açılmadan, yastığını yorganını çeken kimse olmadan misler gibi uyuyorsun. Tek kişilik hayatını çift kişilik yataklarda geçirenler de var.
Evlilikte ise vermek üzerine programlanıyor her şey… Vermek! Vermek ve koşulsuz vermek. Bu evrede vermediklerinde yargılanıyor, yadırganıyor ve eleştiriliyorsun. Verdiklerin ise göze görünmüyor. Mesela her gün yemek yapıyor ama birkaç gün yapmıyorsan yani verip verip de birkaç gün vermiyorsan senden beteri, sorumsuzu, düşüncesizi olmuyor. Yıl dönümü, ay dönümü, gün dönümünde eve hediyesiz geliyorsan yıllarca dilden dile dolanacaksın ve bu da kara damgayı hiç üzerinden atamayacaksın canım… Haaa hediyeyle geliyorsan da bir şey olmuyor yani. Başın göğe ermiyor.

Mesela eskiden domates katliamı yaparak hazırladığım peynir domates tabağıyla aldığım övgülerle kendimi NTV’nin ünlü aşçısı Refika gibi hissediyordum. O günler çook gerilerde kaldı tabi ben de Refika olamadım bu süre zarfındaJ Şimdi iki gün yemek yapmıyorsam zaten ben hiç yemek yapmıyorum ki!

Daha uzatıp da kimsenin içini karartmak istemiyorum. Aldım verdim ben seni yendim, oyunlarına da karnım tok… Dedim ya vermek ya da vermemek işte bütün mesele bu. He bir de evlilikte bir tarafın verip diğerinin vermediği durumlar var. En boktanı da o!

Yazan: Reçel

4 yorum:

  1. Uzun süreli ilişkilerde de evlilik öncesi aynı sorunlara rastlamak mümkün. Gerçek anlamda "vermek" ve mecaz anlamda "vermek" ikisi için de geçerli.

    YanıtlaSil
  2. Konuyu sulandırmak gibi anlaşılmasın ancak aklıma '..veren el alan elden üstündür' klişesi geldi.
    Hani aşık çocuk (bu örnekte kalbini veren çocuk), karşısındaki maşuktan bişey görmediğinde '..ama ama..' diye ağlamaya koyulurken, hele ki o maşuk'un başka birine 'bişeyler!' vermesi durumunda iyice yamulur pozisyondayken neyin üstünlüğünü düşünür acaba?! Tartışılır!

    YanıtlaSil
  3. Bazıları bardağın boş, bazıları da dolu tarafından görüyor olayı:I Ben alan el olsaydım veren el alandan üstündür der karşımdakini de motive ederdim. Ama veren el olunca hayat zor:)

    YanıtlaSil
  4. Ben, olayı bir de karşı taraftan dinlemek lazım derim hep.. Size göre 'alan' kişi, belki de hep 'veren' olduğunu düşünüyordur. İlişkilerde 'iletişim'in önemine inanırım. 'vermeyince Mabud neylesin sultan mahmut' örneğindeki gibi olmayınca olmuyor, bazıları odunluktan taviz vermiyor, bunu kadınlar da yapıyor rastlıyorum bazen, tabi orda bırakıp kaçıyorum usul usul..

    YanıtlaSil