21 Eylül 2011 Çarşamba

Ya bu deveyi güdersin ya da paşa paşa bekar gezersin

Bazı tipler vardır. Evlenmek için can atarlar. Bütün hayalleri evlilik üzerine kuruludur bunların. Ciddi söylüyorum ya. Böyle düşünen, evlilik için deliren hem kız, hem de erkekler tanıyorum. Bunlar evliliği Alice’in Harikalar Diyarı sanıyorlar. Ciçoşlar sizlere Welcome to Hell diyesim var ama çok yufka yürekliyim ya… Su böreği gibi yumuşacık bir kalbim var. Bu yüzden önce bir güzellik yapayım.
Evliliği birbirini seven iki kişinin bir hayatı bir elmanın iki yarısı tadında yaşamaları sanıyorsunuz şimdi siz. Evet biri dişi bilirkişi, biri erkek takar fişi şeklinde iki kişi olmadan evlilik olmuyor ama iş sadece de bu iki kişiyle bitmiyor. Ev-li-lik. Boru mu lan. Söylerken bile kulağı tırmalıyor. Evlilik dediğin şey yüzlerce geleneğin, adetin, hayat görüşünün homojen bir şekilde dağılmasından meydana geliyor. Hani askerlikte mantık aramayacaksın diyorlar onlar yanlış diyor asıl evlilikte de aramayacaksın mantığı.
 Evlilik kararını aldığın, o yüzüğü parmağına taktığın anda boyut değiştiriyorsun. O güne kadar çöpsüz üzüm muamelesi yaptığın adamın ya da kadının arkasından bir ordu insan geliyor dikiliyor karşına. İşkence tanışma fasıllarıyla başlıyor. Cici kız ya da efendi çocuk maskelerinden birini takacaksın. Yok öyle olduğun gibi görün göründüğün gibi ol! Hadi bakalım sıkıyorsa ol da görelim. Ben mesela küçüklüğümden beri nefret ederim el öpmekten. Hele tanımadığım insanların gelip elini ağzıma sokmasından tiksinirim. Yüzüme dayanan elleri, kendim gibi davranıp da ayy ne kadar ilkelsiniz, egonuz tavan yapmış vallahi, neden öpeyim ben nerelere soktuğunuzu bilmediğim elinizi diyebilir miyim? Diyemedim tabii ki.  Neyse bu ilk tanışmalarla başlıyor her şey. Sonra aileler tanışıyor. Ayy kızım bir kahve yap da içelim modları. Gençler birbirini sevmiş laklakları, yalan lan yalan hepsi yalan. Bunları konuşanlar var ya sonrasında gelip evliliğinin içine sıçıyorlar.

Bu tanışmalardan sonra insanı evlendiğine evleneceğine pişman eden olaylar serisi başlıyor. Söz, nişan, kına gecesi, düğün, gerdek, düğün sonrası ardı arkası gelmeyen vıcık vıcıkkk adetler.

Kaynanaların en masum yüzlerini gösterdikleri anlar bunlar. Yedin dimi ye ye daha neler yersin. Minik minik her boka karışmaya başlayacak yakında. Yok söz bohçasıymış yok nişan bohçasıymış. Birbirini hiç tanımayan, hayata başka gözlüklerle bakan insanların arasında sıkışıp kalmacalar. Ne bohçası oğlum, kaldı mı böyle saçmalıklar, evlenelim işte adam gibi ne gerek var bunlara diyorsun. Aaaa annem çok üzülür ama yıllarca bunu hayal etti, bırak da gelini için bir şeyler yapsın kadıncağız laflarını her itiraz ettiğinde duyuyorsun. Tanımadığın bir kadınla alışverişe çıkıyorsun. İç çamaşırı filan alıyor sana. Şimdi al bakalım yiyorsa tanga bir takım ya da bir jartiyer filan. Sıkar işte. Fingirdek geline çıkar lan adın. En masum modellerden seçeceksin. Kuyumcuya girdiğinde beğendiği sarı sarı şıkırdayan takılara bu ne beee! Kafayı mı yedin sen hayatta takmam ben bunları diyemeyeceksin. Sonra tutturacak sana tüylü terlik olmadan olur mu kızım adettir diye. Ayyy lanet olsun diyip o tüylü terliği de alacaksın. Kaynanan sanki kendi evleniyor triplerine girecek. Nişanlığın, gelinliğin, gelin ayakkabın, senin yatacağın yatak, oturacağın koltuk hatta senin düğünün hakkında fikirlerini söyleyecek. Sanane ya sanane sen mi evleniyorsun arkadaş bi kendine gel ya diyemeyeceksin.  Hiç kullanmayacağın, tarzınla yakından uzaktan alakası olmayan bir sürü hediye gelecek. Normalde hediye almaya bayılırım. Elimde olsa yılda 5 kere doğum günü mü kutlarım sırf hediye gelsin diye. Ama bu evlilik sürecinde hediye almaktan da tiksindim yani. Mümkünse kimse bana hediye almasın.
Yıpranmış sinirler, ailesinin gönüllü avukatı olan sevgilini bir kaşık suda boğacak dereceye gelerek nişan vs. faslı da bitiyor. Sıra geliyor kına gecesine.  Oldum olası sevemedim şu kına olayını. Kurbanlık koyun gibi geliyor bana.  Tüm vücuduna dövme yapacağız desinler de gel şu parmağına kına yakalım demesinler. Hele şu yüksek yüksek tepelere kız vermesinler şarkısı varsa deliriyorum. Ya durun be biraz mutlu olalım her şeye rağmen. İlla ağlatacaksınız adamı. Sen ağladıkça kaynanan uçacak sevinçten. Ağla ağla sen daha çok ağlarsın kolay mı şırfıntı benim oğlucuğumu benden koparmak diyen bakışlarla bakacak sana. Ağlasan bir türlü ağlamasan öbür türlü. Ağlamadın ya can atıyormuş bu evlenmeye bak cadıya diye düşünüverirler hemen içlerinden. Kabus gibi değil mi? Her şeye evet dedim ama bu kadar da değil. Kaynanama karşı savaşımı Ben Kına Gecesi İstemiyorum! diyerek açtım.
Neyse düğünü de atlattın diyelim. Balayına gittin geldin. Karşındakine karşı bunca saçma gelenekle yitirdiğin sevgiyi balayında yerine koymaya çalıştın. O balayından geldin ya. O zaman bittin işte! Gelin oldun, damat oldun yoksun sen artık. Gelinsin lan, ya da damatsın. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma devri bitti.

Sevgili eşinin annesine de anne demen gerekiyor. Ne biçim adet bu lan. 28 yıl sonra bir anne daha mı? Bu ne be… Hani insanın bir annesi bir babası oluyordu. Şimdi bu kadın benim annemse amannn tanrım yoksa yoksa eşim benim kardeşim mi? yeşilçam triplerine mi gireyim. Sonra ayıp değil mi anneme. Yıllarca hastalandığımda başımda bekledi, bıktı usandı benden, delirdi kadın beni bu yaşa getirinceye kadar. Anne sözünü hak etti. Şimdi o bu kadar uğraştı ben evlendim diye benim artık iki annem var mı diyeyim. Bu kadarı yeter herhalde... Sadece evlenmekle bitmiyor cicoşum! İsrail-Filistin meselesinin aynısını bir ömür yaşıyorsun. Sen diyorsun bu benim hayatım o diyor hayat senin ama oğlan/kız benim.
Hala duvarın bu tarafına geçmek istiyorsanız şimdiden Welcome to Hell diyeyim size. Benim evliliğim farklı olacak, ben böyle klişe şeylerle uğraşmam diye de düşünüyorsanız  ben size daha ne diyeyim. Bak cicoşum ya bu deveyi böyle güdersin ya da paşa paşa bekarlık sultanlık der yaşar gidersin!

Yazan: Reçel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder