14 Eylül 2011 Çarşamba

İsveçli bilim adamlarını göreve çağırıyorum!

Şu İsveçli bilim adamları ne çok araştırma yapıyorlar. Küçüklüğümden beri İsveçli bilim adamlarının dünya için çok önemli varlıklar olduğuna inandım. Dünyayı kurtaracak biri varsa tabii ki o, İsveçli bilim adamlarından biridir.

Bunlar hayatlarını bilime, araştırmaya adıyorlar arkadaş… Mikroskopla bütün olmuşlar adeta. Canları sıkıldıkça farklı konulara sarıyorlar. Buradan kendilerine bir çağrıda bulunmak istedim ben de, belki duyarlar da hadi yapalım şu kıza bir güzellik diyiverirler. Eee isteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara.
Geçen gün hayatıma giren sevgililerimi şöyle bir gözden geçirdim. Deli miyim neyim di mi? Bu evlilik insanı delirtiyor ya. Sonuçta her şey yolunda giderse son aşkım evlendiğim adam olacak. Hayatım boyunca başka birine aşık olmamam gerekecek, başka birini öpmeyeceğim falan filan. Tüm bu karamsar tablo insana geçmişteki aşklarını hatırlatıyor. Sonra baktım da baya bir sevgilim olmuş ha! Öyle üç beş tanede değil, rahat 25 vardır. Neyse ben bu kadar sevgiliyi boş yere edinmedim herhalde. Bu saçlarımın kırıkları da değirmende olmadı. Hepsinin bir özelliğine tutuldum kaldım. Sonra baktım ki bu tek özellikle olmuyor, ya onlar bana resti çekti ya da ben çektim gittim.

Mesela Tolga vardı. En tutkulu aşkım. Vücut yapısı şahaneydi ya.. Böyle hayvan gibi kaslı değil ama vücut var adamda. Göbekte tane tane baklavalar filan. Zaten başka da kimsede görmek nasip olmadı o baklavaları. Bayramdan bayrama yiyoruz cevizli baklavayı anca. Sapık değilim tabiî ki sırf vücudu güzel diye çıkmadım ayının biriyle. Dişleri harikaydı, gülüşü ise adam eritir o kadar yani. Bu kadar güzel gülen ve dişleri mükemmel olan biri de haliyle bir o kadar ateşli öpüşüyor. Dövmelerini, dans yeteneğini hiç saymıyorum bile.. Bir oylama yapsam ex aşklar arasında tek geçerim Tolga’yı. Ama gel gör ki Tolga’ya talep yağıyor, Tolga da yan cebime diyor. Olmadı yürümedi işte.
Burak’ı da anlatmadan geçmeyeceğim. Tip bakımından Tolga’nın diş tartarı bile olamaz ama adamda bir sohbet yeteneği bir muhabbet var ki sırf bunun için aşık olunur yani. Hayata bakış açısı, sakinliği, dinginliği, beni saatlerce dinlemesi, ottan boktan böcekten üç saatlik sürükleyici bir sohbet yaratmasına hayrandım. Burak’tan sonra hiçbir sevgilimle hatta eşimle o kadar derin muhabbetlere dalamadık. Burak böyleydi böyle olmasına ama bir alınganlık bir hassasiyet aman diyim. İlk zamanlar ne kadar duygusal harikkkaaa diye düşündüm ama sonra her buluşmada aldığı çiçekler bile batmaya başladı. Küsmeler darılmalar ooof dedirtti. Burak da maziye böyle paketlendi.

Sıra geldi Can’a. Can Burak’la Tolga kırması bir şeydi. Adamdaki cesaret, eğlence ve enerji yuh dedirtiyordu. Ama ne enerji… Adrenalin manyağı adeta. İlk başta o kadar hoşuma gidiyordu ki. Hadi rafting yapalım, hadi bugün bisiklete binelim, hadi yamaç paraşütü hadi bu hadi şu. Doğanın börtü böceğin içinde son derece seksi de görünüyor hani.  Ama bende de doğa aşkı bir yere kadar. Zaten her şeyden tırsarım. Sevimli hayalet Casper gelse donuma etmem an meselesi olur. Bir de uykusuzluğa hayatta gelemem. Bu gündüz deli dana gibi dolanıyor akşam da alemlere akıyor. Bu adamın enerjisine, cesaretine ve eğlencesine ben yetişemem derken adama daral geldi. Bıraktı beni.
Serkan’ı da söylemeden geçemeyeceğim. Erkek gibi erkek yani. Yanından gerçekten güven duyuyorsun. Yanımda Serkan varsa GÜÇÇÇ bende artık diyorsun. Herife nasıl güvenmişsem karşıdan karşıya geçerken bile o sağına soluna baktıysa ben bakma gereği bile duymadan bodozlama yola atıyordum kendimi. İlk başta çok hoşuma gidiyordu. Beni kıskanıyor, sürekli arıyor, neredesin napıyorsun filan. İnsan kendini bir tuhaf hissediyor tabi.. Serkan’ın çekim gücü 6 aydan sonra bazı yan etkilere neden oldu. Arkadaşlarımla bir yere gitsem deliriyor filan… Uzun uzun anlatmayım Serkan külhanbeyine dönüştü resmen. Zor kurtuldum walla.
Sıra geldi Cenk’e. Cenkciğim de zengin geni vardı. Ben diyim sekiz sen de 80 kuşaktan beri zengin yani. Asil İngiliz atı yanında halt yemiş o kadar. Suratına bakınca bir asalet, İngiliz tayları gibi ben zenginim ama asilim lan diye bağırarak yürüyor gibi. Bir restorana giriyoruz garsonların önünde eğilmedikleri kalıyor.Kıroyum ama para bende tipleriyle alakası yok. Asil diyorum adam asil. Bu kadar asalet ilk başlarda hoş geldi tabii… Ama bir süre sonra bünye kaldırmadı bende. Ruh yok herifte, ruh gibi bir şey. Ne enerji, ne tutku, ne heyecan. Hiç biri olmayınca restoran restoran dolaşmakla olmadı tabi. Öpüşmesi faciaydı. Öpüşmeden ileri gitmeden bitti.

Burada 25 sevgilimi teker teker anlatacak halim yok. Ama Umut’u da söylemeden geçemeyeceğim. En yakın kız arkadaşımla nasıl keyifli vakitler geçirdiysem onunla da geçirdim. Bana kurabiyeler mi yapmadı, saatlerce mağaza mağaza mı gezmedi benle, dedikodularıma katıldı, izlediğim dizileri sıkılmadan keyifle seyretti, kadın programlarına bile sesini çıkarmadı, milletin kıyafetlerini benimle eleştirdi utanmasa bana atkı filan örecekti. Karı kılıklı diyeceğim ayıp olacak ama Umut da bir noktadan sonra baydı.
Şimdi İsveçli bilim adamları şu eski beş sevgilimin bu özelliklerini alsa, laboratuarda bir güzel birleştirseler, ortaya bir karışık yapsalar al sana bak hayatının ideal erkeğin yarattık deseler fena mı olur. Heyyyy İsveçli bilim adamları hadi be yapın bir güzellik. Kimseye söyleyemeyeceğim yaparsanız sadece blogda yazarım sözJ Şaka maka kim istemez ki!



 Yazan: Deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder