4 Ağustos 2011 Perşembe

Yüzüklerin efendisiydim, Gollum’dan beter oldum!

Türk toplumu evliliği öyle yüksek bir mertebeye çıkarıyor ki, kızlar ve erkekler de bu makamı ulaşılması gereken en büyük hedef olarak görmekten kendilerini alamıyorlar. Boşuna değil, bir sürü kadın ve erkek evlendikten sonra büyümüş, harika işler yapmış, etrafından takdir bekleyen, bir garip hallere bürünüyor evlendikten sonra. Bir süre kızlara müthiş bir özgüven filan da geliyor ki bizzat arkadaşlarımdan şahit oldum. Evlendim artık sırtım yere gelmez diye düşünüyor. Eee, onca düğün nişan, patırtısı, tebrikler hediyeler bilmem ne zımbırtılar, sanki evlenmiyorsun da İngiliz Krallığı’na kral veyahut kraliçe oluyorsun. 



Hal böyle olunca, bu nikah yüzükleri de bir nevi Yüzüklerin Efendisi filmindeki yüzüğün değerine, çekiciliğine sahip oluyor. Sanki o yüzüğe ulaşınca en güçlü sen olacaksın da, dünyayı ele geçireceksin. İzleyenler veya kitabı okuyanlar bilir. Yüzüklerin Efendisi’nde başrolde bir yüzük vardır. Bu yüzüğün öyle bir gücü vardır ki, kim ele geçirirse tüm gücü elinde toplar. Bu nedenle film boyunca pek çok karakter ve yaratık yüzüğün peşine düşer, iyiler onun kötülerin eline düşmemesi için yüzüğü saklamaya, kötülerde bu yüzüğü ele geçirip dünyaya hakim olmaya çalışır. Bir de Gollum diye bir karakter var ki kendisi başka bir filme bile konu olmuştur. Bu Gollum yıllarca yüzüğün peşine dolaşmış, hayatını mahvetmiş ve yüzükten başka bir şey düşünemez olmuştur.  Gollum film boyunca “kıymetlimisss, kıymetlimiss” (My precious) diye diye deli divane dolaşır. 

İşte bazen ben de kendimi bu Gollum’a benziyorum. Evlenme merakım, yüzük merakım yüzünden çektiklerimden sonra eski halim kalmadı. Evlilik süreci ve sonrasında çektiklerim hem kişiliğimi hem dış görünüşümü değiştirdi.  



Bazen düşünüyorum da, kocam da yüzüğü ele geçirip benim hayatıma hükmetti. Şimdi o ne yaparsa ona ayak uydurmak zorunda kalıyorum. “Uydurma o zaman kardeşim” dediğinizi duyar gibiyim. Ne yapayım arkadaşım, çocuk çoluk var bu yaştan sonra yeniden hayat kurmak zor. Ayrıca seviyorum da, yani sevmesem neyse diyeceğim. Bir de onu bırak, buna koş, “Yeni gelecekler ondan farklı mı olacak sanki” diyorum. “Aman” diyorum, “benim de kaderim böyleymiş” diyorum. “Başa gelen çekilir” diyorum.

Neler çektin de Gollum’a döndün dersen anlatayım 1 gün iyiyiz, 3 gün kavgalı. Laf sokmalar, inatlaşmalar, dalaşmalar gırla. Kavga edip küsünce, günlerce konuşmadığımız, birbirimizin yüzüne bakmadığımz zamanlar oluyor. Aynı evde birinden kaçıp konuşmadan dolaşmak başlı başına bir psikolojik savaş zaten. Ne eski kafama göre yaşadığım hayatım kaldı geriye, ne arkadaşlarla geçirilen uzun neşeli saatler, ne o semt senin, bu semt benim İstanbul’a serseri gibi gezdiğim eski günler… Fotoğraf çekerdim, çekmez oldum, oturur arka arkaya gece boyunca film izlerdim, izleyemez oldum. Türlü türlü kitaplar okur, saatlerce internette takılır, kafama göre yemek yer, hafta sonu dilediğim saatte uyanır, istediğim gibi işimdemesaiye kalırdım. Şimdi tüm hayatım aile düzenimizi korumak üzerine kurulu. Çocuk var, akşam yemeği var diye koşa koşa her akşam Gollum gibi toplu taşımalarda mücadele veriyorum. Üstelik kendi ailesini bile ayda yılda gören ben bunun garip ailesine her hafta yemekler hazırlar, çaylar ikram eder, hiç ilgi alanımda olmayan şeyler konuşur ve iğrenç esprilerine güler oldum. 

Bazen bakıyorum diyorum ki bir nikah yüzüğü mü beni bu hale getirdi ya, ne yüzükmüş arkadaş! 

Yazan: Leyla, evli ve çocuklu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder